16 Aralık 2010 Perşembe

F- Emanetçi Kazım:



           F- Emanetçi Kazım:

Kazım Amca şimdi nerelerde biliyor musunuz?
Emanetçilik yapıyor! Ve emanetçi!
Hem de ta Mersin’de. Nasıl emanetçi biliyor musunuz?
METERTRANS adlı uluslar arası taşımacılık yapan, kendilerine ait, 25 - 30 treylerden oluşan bir taşıma filosunun emanetçisi! Belki anlamayan olur, bu dünyada onlara mülk ediyor amma, O biliyor ki kendisi emanetçi…! İşte o firmanın, kocaman firmanın başında. Firma ise şimdilik onun emanetinde! Kısaca O da, emanetçi!
           Buradan devlet yetkililerimize şunu naçizane olarak belirtmek isterim ki; Memleketin dört bir yanında yerleşim yeri isimlerini, Türkçeleştirmek adına değiştirdiniz. Anlamadığım ve sormak istediğim şey şu; yıllar öncesinden süzülüp gelen o güzelim isimleri yok edebildiniz mi? Bence hayır, yok edemediniz! Yok edemediniz çünkü edemezsiniz. Bakın örneği karşınızda..! Aradan bunca yıl geçti; hala Meter adı yaşıyor! Hem de öyle ücra bir köyde değil! Dünyanın her yerinde ve fırıl fırıl dönerek yaşıyor!
            Tutulan bu yol, yol değil; çare de değil! Velev ki yok ettiniz; ne geçecek elinize? Bir yığın olumsuzluktan başka..?
Özgür ortamlar verin ellerimize! Bu özgürlük layık milletimize!Kalkınmak için bu lazım memleketimize!


Kazım Amca’mın Emaneten Mülk Ettiği
  Metertrans’tan Birkaç Treyler

               ***********************************
             Kazım amca ta eskiden beri hikaye ve temsiller anlatmayı pek severdi. Bakın size bir hikaye, Bunu da oğlu verdi!
Kazım Amca’nın yolu “Bir gün Karadeniz tarafa düşer. Baksa ki yol kenarında bir mangal lokantası... Güzel de bir yer. Onun da canı mangalda bir şeyler yemek çeker. Durdurur arabayı girer içeriye.? İçeride birkaç kişi vardır. Selam verir oturur mangalın birisinin başına…
            Adamlardan birisi mangal yakmış bir şeyler yemektedir… O adam “buyur” eder kendisini. Lakin onu müşteri sanan Kazım Amca gitmez oraya. Az sonra diğer kişilerin davranışlarından anlar ki kendisini “buyur” eden adam o işletmenin sahibine benziyor… Tutar sorar kendisine:“Buranın sahibi sen misin?” diye. Adam cevaplar: Şimdilik emanetçisi benim.” diye…?! Siz bakmayın onun öyle anlattığına?
             Ben Kazım Ağa’yı kırk sene evvelinden bilirim.“Haydi bir merdiven kur Hoce’m de yolculuk çabuk bitsin.” dediği günleri… Biz merdiveni kuramayınca, kendisinin uydurduğu merdivenleri… Ve O’nun, o bitmek tükenmek bilmez uydurma yolculuk hikayelerini… O yol hikayelerini iyi bilirim ben.! Hele o uzun kış gecelerinde uydurup uydurup anlattığı içi dolu hikayelerini, masal ve  bilmecelerini…
         Dediğim gibi, yukarıdaki hikayeyi bana oğlu nakletti ama Kazım Amca vallahi atıyor! Böyle bir olay falan olduğu yok! Uyduruyor işte. Nereden? Gönül telinden… Onun gönlünden öyle geçiyor da, edebi izin vermiyor kendine mal etmeye! Halbuki ben gayet iyi bilirim, anlattığı hikaye bal gibi de kendi iç dünyası. Kazım amca hem mert bir adamdır, hem de cesur. Üstelik de doğru adam! Bir de çok  mütevazıdır.


Kazım ARSLAN'ın Vesikalık Gençlik Resmi:

Kazım Amca’m, “Ben emanetçiyim.!” demeyi kendine ar sayıyor da, başkası üzerinden anlatıyor “emanetçiliği”…! Halbuki bilincindeki “asıl emanetçi” kendisi; ve de hepimiz..! Dediğim gibi vakurluk O’nun ruhundadır..!  O, aynı zamanda ileri görüşlü ve aydın bir adam.

                               ************************
NOT: Kitaplarımdaki tüm olay alıntılarının gerçek olaylardan alıntılandığını, olaylarda adı geçen kişilerin kitaplarım henüz yayınlanmadan önce haberdar edilerek, kendileriyle ilgili bölümlerin bizzat kendilerine okutulmak suretiyle onaylarının alındığını, kitaplarımın muhtelif yerlerinde bahsettiğimi biliyorsunuz.
            Bunlardan birisi de, Kazım Aslan Amca’mdı (Emanetçi Kazım). Kendisi gerek bu, gerekse “Nikân Yozgunları” adlı kitabımdaki kendi, Meter Köyü ve köylüleriyle ilgili bölümleri okumuş, çok memnun olmuştu. Hatta Mersin’den İzmir’e gelerek, gerek Tire’deki Fadıl Abi’mle ailesini ve özellikle de beni ziyaret etmek arzusundaydı. Aynı şekilde ben de bu bahar Ağrı’ya gidip kendilerini ziyaret etmek ve eski günleri yad etmek arzusundaydım. Böylece birbirimizi dünya gözüyle tekrar görecek, 35 yıllık bir hasretin özlemini gidermeye çalışacaktık. Çünkü hepimiz birbirimizi çok özlemiştik.
            Maalesef kitaplarımın henüz baskıları yapılamadan, 03.03.2008 Pazartesi günü, bir sabah vakti  ani bir kalp kriziyle Emanetçi Kazım, tüm dünya emanetlerini bırakıp, Rahman-ı Rahim’in rahmetine yürüdü..! Allah taksiratını affetsin..!
            Burada görüşme imkanımız olamadı ama, umarım Allah hepimizi cennetinde kavuşturur ve kavuştursun inşallah!

                              ********************
 Köye ilk varışımızda muhtar Alay Çetin’di O’da, yine benim öğrencilerimden biri olan, öğretmen oğlu Seyithan’la birlikte Van, Erciş’te oturuyor şimdi. Allah, Alay Çetin’e de uzun ve hayırlı ömürler versin..! O ve tüm aile ile akrabası da aynı yukarıda saydığım meziyetlerle dopdoludurlar. Zaten köylüler ağırlıklı olarak iki aileden müteşekkildi. Bunlardan birisi Aslanlar, diğeri de Çetinler idi. Arslan'lar aslan gibi, Çetin'ler de pek bir çetindi maaşallah! Öyle, rahmetli Azin NESİN'in dediği gibi değillerdi yani. 
Demişti ya Aziz Nesin hani...? 

“Soyadı Kanunu çıkıp da herkes kendine soyadı seçerken, eskiden kazanılan lakaplara göre;
-Kendilerine çürükler denilenler Sağlam,
-Korkak bilinenler Korkamaz soyadını seçmiş…
Böyle böyle ortada düzgün bir soy ad kalmamış. Tutmuş Aziz Nesin’in babası, şöyle bir kendi kendine sormuş,
“Yahu, sen nesin?” demiş…
Böylece Aziz’lerin soyadı “Nesin” olup kalmış…”

Bunu Aziz Nesin’in yazılarının birisinden okuduğumu hatırlıyorum… Yani bizim Aslan ve Çetin’lerimiz O’nun dediği türden değildi. Her biri tam bir aslan ve tam bir çetindi. Köyde bu iki ailenin dışında birkaç aile daha varsa da onların nüfusça sayıları az olduğundan onlar içinse “Perakendeler” derlerdi. Bu iki aile birbiriyle uyumlu ve dayanışma içindeydi. Aralarında hiçbir sürtüşme de yoktu. Muhtarlığı ise her seçimde birbirleriyle paslaşırlardı. İşte durum bu olunca Köy’e varışımızın ikinci yılındaki yapılan mahalli seçimlerde  Kazım Abi muhtar seçilmişti. Onun tek bir hedefi vardı… O da;
O güne kadar bir türlü muvaffak olunamayan kız çocuklarının okula devamını sağlamaktı. Dolayısıyla Öğretim yılımızda birçok kız öğrenciyi okula kayda ve devamlarını sağlamaya elbirliğiyle muvaffak olmuştuk. İşte yukarıda adını zikrettiğim kız öğrencim Mecbure de bunlardan biriydi.
            Ayrıca, bizden önceki dönemlerde okula kaydı yapılmış, az da olsa okula devam ettirilebilmiş olan iki kız öğrenciyi, sadece azıcık bir okuma yazma biliyor olmalarına rağmen mezun etmeyi de başarabilmiştik. Daha doğrucası pek hak etmedikleri halde, tutup zorla ellerine diploma vermiştik.
Vermiştik çünkü gayemiz ileriye dönük bir örnek teşkil ettirmekti… Bunu da okuldan ilk kez kız öğrenci mezun vermek suretiyle, bu yolu aralamak şeklindeki düşüncemizdi!
          Biz Ora’dan ayrıldıktan sonra Kazım Amca işi daha da sıkı tuttu ve bu yönde de büyük başarılar elde etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder