b- Yargıları Yargılamak:
YARGILARI YARGILAYALIM
Bugün sizlere kadın ve erkeklerimize toplumumuzun biçtiği roller ile değer yargıları açısından küçük bir karşılaştırma yapmayı arzu ediyoruz. İstiyoruz ki böylece toplumda haksız yere kimlerin yerildiği, asıl yerilmesi gerekenlerin kim ve neler olması gerektiği hususuna bir nebzecik merhem de bizden olsun…!
Söze girişimizden de anlaşılacağı üzere bu anlamda öne sürecek olduğumuz değerlendirme ve eleştiriler kadınlara yahut erkeklere yönelik değil, toplumun bizzat kendisi ile ürettiği değer yargılarına dönük olacaktır! Eh, başlayalım aklımıza gelenleri sıralamaya:
-Esasen kadınlarımız iffetlerini korumakta erkeklerden daha titiz oldukları halde bu koruma adeta erkeklere yıkılmış bir yük gibidir. Demişlerdir ki oysa; “kadını er değil, ar korur!” Nitekim durum böyledir. Erkek de böyle olmalıdır aslında! Bu durumdan bazı kadınlar yakınsalar da yanılıyorlar bence. Çünkü asıl yakınması gerekenlerin arasında bu yükün toplumca kendilerine yıkılmış olan erkekler de vardır! Onların yükü de hafif değildir!
Öyle ya: Gerektiği zaman bu rolünü oynamayan, hatta iyi oynamayan bir erkek sokağa bir çıksın da görelim gününü…! Nerede o erkek alnının açıklığı? Diyelim ki oynadı o rolü, kolay mı kendi canından bir cana yaptığı şeyin manevi yüküne katlanmak? Burada zarar daha çok kadınsal yahut erkeksel değil, toplumsaldır.
-Kadınlarımız en az erkeklerimiz kadar yeterli, yetenekli ve zeki oldukları halde ailenin geçimini sağlamak erkeklere yıkılmış bir yük gibidir! Durum bu olunca ev kadınlığı gibi meslek ortaya çıkmıştır. Elbet ev kadınlığına diyecek bir sözümüz yoktur! Madem öyle, ev beyliği gibi bir meslek maalesef eksiktir! Dileyen beni kınasa da; bu ciddi bir gereksinimdir aslında!
Hatta bu yargıdan faydalanan bazı kadınlarımız evi geçindiremeyecek erkeğin yüzüne bile bakmazlar! Acaba erkekler de mi öyle yapmalı? Nedir bunun çaresi? Yoksa buradan da mı bir paye çıkarılıyor erkeklik adına? Üstün mü ulunuyor böyle olununca. “Kadını çalıştırmayız!” diyen kocalara da bir diyeceğim yok benim. Ben zaten bilmiyorum; herkes kendi işini daha iyi bilir! Sadece aklıma geldi soruyorum; hepsi bu!? Merak ettiğim şu: Bu aksaklığın asli mağduru kim ve kimler olmalıdırlar?
-Sözüm ona erkeğin yaptığı edepsizliğin adı “çapkınlık” oluyor da, kadının ki neden “o malum şey” oluyor!? Bu ne menem bir değer yargısıdır ki, sanki erkek kendi başınadır!? Bu işi beraberinde herhangi bir kadın olmadan yapıyormuş gibi yani? Hem bu işin kadını, erkeği mi olurmuş? İkisi de Allah’ın kulu değil mi. Yanlış ve yasak olan ikisine de, edep ve günah ikisine de değil mi? Buraya bağlı olarak erkeğe övünmek. kadına utanmak mı düşmeli? Yoksa her ikisi de benzer bir utancı mı paylaşmalı; eğer utanç ise!? Ki utanç olmalıdır! Yahut da övüncü mü paylaşmalı; eğer övünç ise…!? Ki ne menem bir övünç ise…
Bunları böbürlenerek anlatanlara, hattâ ağzının suyu akarak dinleyenlere ne demeli? Eh, bu aşamada insanları değirmen taşı misali un ufak eden toplumsal marazları da unutmamalı hani! Vah, değer yargılarının mazlumu halkım vah…!
-Diyelim ki erkek hata yaptı, eşini aldattı. Allah kimsenin başına vermesin, zor iş! Lakin toplum kadını özendiriyor affetmesi için kocasını. Affı arzu eden kadını da, edeni de bir güzel pohpohluyor çoklukla. “Yuvanı kurtardın! Kocanı kaptırmadın! Çocuklarına anasız babasız bırakmadın! Ve benzeri!” sözlerle…
Peki, kadını bu hususta affa özendirmek erkeği bu tür suç ve günaha daha fazla itmiyor mu? Erkek girdiği bu durumdan nihai anlamda kârlı mı; zararlı mı? Hatta, belki de özellikle kadın…? Buradaki çifte standart affetmeyecek olan kadına ayrı bir baskı ve zulüm değimlidir?
Aynı durum tersine olduğu zaman nasıl oluyor? Karısını affetmek isteyen erkek bir affetsin de görelim gününü.,,,!? Sıkıysa affetsin de bir görelim… Sanki ondaki yuva, yuva; çocuk, çocuk değil… Bir kez hata yapıp pişman olan hayat arkadaşı, arkadaş değil…!
Peki, bu durumda eşini affedecek olan erkeğin bu affını engellemek, kurtarılabilecek durumdaki yuvaları yıkmıyor mu? Her iki tarafın da ezilmesine neden olmuyor mu?
Hem ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınların affetmeyecekleri böylesi bir duruma boyun eğmek zorunda kalmalarına ne demeli? Aslında bunların önemli bir bölümü özel hayata dair olup, başkalarını ilgilendirmemesi gereken olgulardır! Toplumlar özel hayatlarla değil, hayatın toplumsal yönleriyle ilgilenmelidirler! Bu ve benzeri dengesizliklerden kime ne fayda var ki?
Önemli olan kadın yada erkek olmak değil de insan olmak değil midir!?
Değer yargılarını yargılayarak, yanlışlarını düzeltmek değil midir?
Bu ve benzeri çarpıklıklardan asıl zarar gören toplumun bizzat kendisi değil midir?
Bu kadarcık irdeleme bile bu çarpıklıklardan kadın erkek anlamında kârlı çıkanın olmadığını, kârlı sanılanların da mağdur olduğunu göstermemekte midir?
Öyle ise insan olmak noktasında, kadın erkek buluşması gerekmemekte midir?
Buyurun haydi; daha insancıl değer yargılarında olalım efendim!
Temmuz.2010
Av. Mehmet DURAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder