18 Aralık 2010 Cumartesi

b- Öğretmele Günümüz Kutlu Olsun-2

             b- Öğretmele Günümüz Kutlu Olsun-2
            

ÖĞRETMENLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN-2

Elleri Öpülesi öğretmenlerimizin günü kutlarken, tabakların sevdikleri deriyi yere çalmaları misal, Çürüme” adlı kitabımızdan yaptığımız alıntıyla biz de öncelikle kendi meslektaşlarımıza yüklenmeye devam ediyoruz!

            ****************
“Bu mesleğin mensubu olmamın ana nedenlerinin başında gelen, Köy Enstitüsü kökenli, İvriz İlköğretmen Okulu’nun daha 1. sınıfında, henüz 11. yaşımızın içindeyken başlamak üzere altı (6) koca yıl, geceli gündüzlü durmadan, bıkıp usanmadan o elleri öpülesi öğretmenlerimiz (ana, babalarımız) “Kendiniz bir mum misali yanacak, yanarken eriyecek ama çevrenizi aydınlatacaksınız! Bundan asla geri durmayacaksınız…!” diye diye beleyip büyüttüler bizi!
Olumsuz sözlerim varsa bu sözlerim elbet, ülkemin onca değerli öğretmenine değil, O’nadır! Bu ve benzeri nedenlerle “Kendi parasal sorunlarınızın hiçbirisini öğrencilerine yansıtmamak bir öğretmenin birincil görevidir!” diyorum!
Mesleklerini parayla ölçümlemeye kalkarak, “Limon satsak daha çok kazanırız.” demek boş bir laftır! İşin ne idiğini, ancak limon satmaya başlayınca anlar, bunu söyleyenler! Hem gidip satsınlar bakalım  limonlarını… Bakalım ne olacak…!? Onları engelleyen mi var?
Öğretmenlik sevgi ve onur mesleğidir! Başkaca hiçbir şey değil…! Bu sevgi ve onuru kendi üzerlerinde hissetmeyenlerin yeri yoktur bu camiada!
Onlar derhal çevrelerine güzelce bakıp kendilerine gelmelidirler! Hem de derhal…!

            *****************
Bakınız…!?
Sayın yapımcılar ve muhtelif sinema emektarlarının çalışmalarıyla da gördük ki:
Sinemamızın değerli sanatçılarında Sayın Şener Şen Beyefendi, “Çıplak Vatandaş” adlı filmde limonu sattı; gördünüz…?!
Hani nasıl da susuz çıkmıştı limonlar…?
Sonrasında zabıtadan kaçarken neler olmuştu…? Hele o gözlüklerine…!? Nasıl da kırılmıştı…? Kırmışlardı daha doğrusu…!
İşin sonunda da çıldırmıştı biliyorsunuz!
Kısaca, bu türden limon satma ve benzeri işleri öyle kolay sanmayınız…!

Hele o meşhur, “Züğürt Ağa” filminin ikinci bölümünde gösterilen bir köy ağasının, (“Batı’nın, insanın ciğerlerini dahi söküp alan, derebeyi, para babası, patron ağasının” değil, “Anadolu’nun ver ağasının”) ekonomik anlamda yok oluş sahnelerini hep birlikte izlediniz….!? Lütfen sahneleri hatırlayınız?  
Nihayet hayata tutunmak anlamında, ancak çiğ köfte satarak kurtarabildiğine de tanık oldunuz! Lütfen dikkat buyurunuz!...

Yine sinema sanatçımızdan Sayın İlyas Salman’la birlikte oynadıkları “Dolap Beygiri” adlı filmde, sayın SALMAN’ın “Çengelköy Hıyarlarını” ne için ve nasıl sattığını, satarken ne  hallere düştüğünü de gördünüz…!?
Filmin son sahnesinde Şener Şen’i yeniden sırtladığını da görmüştünüz!?
Ne demişti kendisine eniştesi…?
Lütfen  hatırlayınız ve gereken dersi çıkarınız…?!

“Çürüme” adlı kitabımın ilk baskısından sonra Sayın İlyas Salman’la yeniden değerlendirdik bu konuyu!
Ve İlyas Salman derhal bunu sordu bana!
“Hiç hatırlamaz olur muyum? Şener Şen’i sırtlamak yine size düşmüştü…!” dedim de…  
Hemen söze atılarak o da:
“Bu dünyada sizin gibi eşekler olduktan sonra, sizlerin sırtına biz,  daha çoook, ama çok bineriz kayınço…!” demişti.”” deyiverdi.

Konumuzun bu aşamasında hani o kapıdan pazarlama işinde ilk kez senin kullanılmanı ve bu ülkede tencere tava satıcısı konumuna düşülmeni işin her yönü itibariyle ve şiddetle kınıyorum!

Gerçekten buradaki belirlemeler oldukça önemlidirler!...
Milleti sözüm ona, “eşek” yerine koyanların ellerinden…
Ve sözüm ona “eşek” olma konusundaki yapılan çanaklıktan kurtarmak görevinizdir! Sizin yetkinizdedir…!
Öyle, “Kör tuttuğunu” olmamalıdır. Artık kör bile gözünü açmalıdır.
Özellikle kafa gözünü, gönül gözünü….
Hem kendimizin hem de halk katmanlarının hakları bütünlük içinde aranmalıdır! Bu arama esnasında basit çıkarlar terk edilmelidir!
Görev alanlarımız asla terk edilmeyip özen ve önemle başında bulunulmalıdır! Yetki ısrarla kullanılmalıdır!
Lütfen….!
Lütfen Milletimizin teslim ettiği o küçücük ve gencecik evlatlarının bu tür işlerde hiçbir kusuru olmadığını hatırlayınız. Ve onlar da hatırlasınlar…! Evlatlarımızı bu türden ortamlara “yem” vermeyiniz!
Evlatlarımız, ecdadımız ve Milletimiz bizlerden etkin yetki kullanımı beklemektedir. Milletin bizlere tanıdığı yetkinin kıymetini iyi bilelim! İyi kullanalım onu! O yetki herkese nasip olmaz. Hatta ana babaya bile…! Haklarında yakınmakta olduğumuz o yandaş medyaya bile…!

“Çürüme” adlı kitapta özellikle medyadan Milletimiz ve halkımız adına oldukça fazla yakındık! Yakındık çünkü:
Medyanın gücü, o gücün yanlış ve halkımız aleyhine kullanıldığı da kullananlar da ortadadır.
Sizler meydanı elinizden geldiğince kimselere terk etmeyiniz.
Elinizdeki yetki “az-buz” bir yetki değildir. O yetki memleketimizdeki hiçbir meslek erbabında olmayan güçte bir yetkidir. Bu yetkiyi mutlaka ve en etkin biçimde kullanınız.
Buradaki sözlerim size değil, O’nadır!
Bu ceket kendine uyanadır!
Yarası olup da gocunanadır...!”

Öğretmenimizin o öpülesi ellerinden gıyaben öpüyor, içlerinden Rahmete kavuşanlara Allah’tan cennetler, geridekilere hem dünyasal hem de ahretsel anlamda huzur, umut, mutluluk, sağlık, sıhhat ve gerçek başarılar diliyorum.

Günümüz kutlu olsun Öğretmenim!

Not: Yazımızın bundan önceki ilk iki bölümünde sorumluğumuzu sırtlamak adına evvela saygıya layık öğretmenlerimize yüklendik…!?
Bundan sonraki bölümde ise bazılarına, bazı sözlerimiz olacaktır?
 
24.Kasım.2010
Emekli Öğretmen: Av. Mehmet DURAN
          av.mehmetduran@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder