18 Aralık 2010 Cumartesi

C-Köyümüz, Eğitimi Ve Çevresi

           
           C-Köyümüz, Eğitimi Ve Çevresi

           
llllllllllllllllmmmmmmmmmmmmmmmm                     nnnhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh//////////////hhhhhhhhhh


           Bu nedenle, bizim kuşağın ana babası konumundaki bir çok kişi, okul eğitim öğretimi almak konusunda mağdur olmuşlardır! Sırf bizim ailemizden olmak üzere; hem ana taraf, hem de baba taraf dedelerim dahil, Köy’ümüzün kuruluşundan bu yana adını bilebildiğim tüm atalarımız, kendi zamanlarının eğitim öğretimini almışlardır. İçlerinden sadece; Annem, Babam ve Amca’larım yukarıda değindiğim zaman dilimine denk düştükleri ve köyümüzde okul açıldığı zamanda da, 14 yaşlarını çoktan aştıkları için okul eğitim ve öğretimi alamamışlardır.



İşte “Sofu” Dedikleri Adamın Resmi:



            Buna rağmen babam olsun, rahmetli iki amcam olsun, hem Türkçe, hem Arapça, hem de Osmanlıca okuyup yazmayı bilirlerdi. Ellerinden kitap hiç düşmezdi. Hatta bu yüzden Mustafa Amca’ma “Sofu” lâkabını takmışlardı. Allah kendilerinden razı olsun; taksiratlarını Cennetine koysun..!
Babam ise; Allah kendisine sağlık sıhhat ve afiyet versin 77-78 yaşlarını devirdi. Ama siz onu halen elinde bir kitap, bir gazete yada bir takvim yaprağı okurken görürsünüz; yapacağı başkaca bir işi yoksa eğer. Babamın hafızası çok güçlüdür. Lakin ben onu biraz nakilci bulurum. Pek yorum yapmaz ama iyi nakleder evvel Allah!




Yaşı Geçip de Okula Gidemeyen Babamın Resmi:



Biz yine dönelim Çatak Üniversitemize:
            Yukarıda bahsini ettiğim iki eğitimci ve özellikle Eğitmen’imiz var güçlerini ortaya koymuşlar. Azim, sabır ve dirayetle işi ele almışlardır. Ali İhsan Göker Öğretmenimiz daha sonra okuldan ayrılmış ama,
Eğitmen’imiz emekli olana yani 1976 yılına dek, Köy’ümüz Çatak Üniversitesi’nde (İlkokulu’nda) çalışmalarını yürütmüştür. Dediğim gibi Eğitmeniz, disiplinli ve dirayetli olmaktan öte belki de oldukça otoriter bir adamdı. Aslında  kendisinden köylülerin hemen hemen hepsi çekinirdi. Hatta köye gelen öğretmenler bile O’ndan çekinir, özellikle eğitim öğretim konusunda olmak üzere, hemen hemen her konuda O’na danışmadan, O’nun bilgi ile onayını almadan bir adım dahi atamazlardı. Hele hele eğitim öğretim hususunda asla gevşeklik edemezlerdi.
Benim bildiğim zamanlarda köylülerimizin hemen hemen hepsi Kendi’sinin eğitim ve öğretiminden geçmiş olmaları nedeniyle de ondan saygıyla  karışık çekinirlerdi. 
            Ben ilkokul birinci sınıfı onda okudum. Çok kısa bir zaman sonra da okuyup yazmayı öğrendim. Çünkü kendisi gerçekten işinin uzmanıydı. Her türlü eğitim öğretim metodunu biliyor, büyük bir başarıyla uyguluyordu. Köyü ve çevreyi zaten iyi tanıyordu. Aynı zamanda okulun  tüm öğrencilerini en iyi biçimde gözlemleyip durumlarını değerlendirebiliyordu.
            Hatta hiç unutmam bir defasında, sanırım 2. sınıftaydık; okulun uygulama bahçesinde 1. sınıflarla birlikte bir bahçe çalışması yapıyorduk. Ben ziraat işlerinde oldukça başarısızdım. Bizim zamanımızda kendisi sürekli 1. sınıfları okuturdu. Dolayısıyla bu çalışma esnasında kendisi de oradaydı. O yıl bizim sınıfı okutan öğretmenim Sayın Mustafa ŞAHİN Hoca’mla aralarında sohbet ederken beni işaretle;
        “Şu çocuk okur da kendine bir ekmek bulursa ne ala, yok okuyamaz da buralarda kalırsa ekmek bulup yiyemez...!” dediğine kulak misafiri olmuştum. Bu tespitini ve bu anıyı sık sık hatırlarım ve kendisine sürekli hak veririm. Kendim de hasbelkader sınıf öğretmeni de olduğum için yukarıda anlattığım durumları şimdi daha iyi değerlendirebiliyorum. Yukarıda da değindiğim gibi kendisi aynı zamanda dinini iyi bilen ve dindar bir insandı. Camiyi cemaati de pek terk etmezdi. Bu yüzden köye gelen imamlar üzerinde de az veya çok bir otoritesi vardı. Durum bu olunca; İmam Efendi yalan yanlış şeyler söylemeye başlarsa kızar, onu derhal uyarırdı.
        O zamanlar bizim, birinci sınıfta bir Atatürk fotoğrafı vardı. Aman Allah’ım! Bizim Eğitmen o resme ne kadar da çok benzerdi.! Yoksa ben mi benzetirdim? Doğrusu bunu bilemiyorum ama hala o Atatürk resminin eğitmenimize benzediğini düşünüyorum!



Eğitmen’imin Resmine Bir de Siz Bakın ve Görün Bakalım Atatürk’e Benzemiyor mu?



Şunu tekraren belirteyim ki kendisi tam bir Atatürkçü ve klasik koyu bir Cumhuriyet Halk Partiliydi. Nitekim aşağıda anacağım oğulları da aynen öyledirler.!
Bunu şunun için söylüyorum ki, kitaplarımın baş kısmında bulunan “Teşekkürlerim” bölümünde kendilerine teşekkür ettiğim insanların ve dostlarımın siyasal düşünce olarak ne denli farklı kulvarlarda olduklarına işaret etmektir. öylece ülkemizdeki şablonculuğa karşı bir duruş sergilemektir.
            Önemli olanın, insanın insanlık erdemlerini taşıyıp taşımadığı noktasında odaklanmakta olduğuna işarettir.     
Köy’ümüzün insan kaynaklarının yapısı, Eğitmen’imizin anlata geldiğim tutumu ve yürütülen çalışmalar sonucunda, Eğitmen’imizin yukarıda verilen konuşmasındaki  beklentisi gerçekleşmiş, köyümüzün çocuklarından her meslek ve mevkide insanlar yetişmiştir.
Eğitmen’imizin okul inşaatına başlanacağı zaman yapmış olduğu konuşmanın bu hususla ilgili olan paragrafını dikkatle ve yeniden okuyunuz Lütfen..! Ama 1945 yılını, yani o kunuşmanın yapıldığı anı hatırlayarak okuyunuz..! Bu okumayı yapıp gerekli bağlantıyı kurduğunuz zaman, başarılan işin kolay olmadığını, fakat kendisin bu sonuca o an itibariyle ne kadar da inanmış olduğunu anlarsınız. Zaten netice, bu inancın gerektirdiği dirayet ve uygulamanın ortaya konmuş olduğunu göstermektedir.
Dediğim gibi, Köy’ümüz çocuklarının arasından, öğretmen, doktor, mühendis, mimar, amir, avukat, hakim, savcı, subay, öğretim üyesi, imam-hatip, muhasip, yazar, çizer hasılı aklınıza gelebilecek her meslek ve mevkiden aydın insan yetişmiştir. Bu durumu sağlığında bizzat kendisi görmüştür.
Bu gördükleri karşısında, hiç belli etmese de kendi tabiriyle, sanırım çok “şeref duymuş” olsa gerektir.
O, Atatürk timsali; Tam bir önder; gerçek bir liderdi! Okulu üniversite, kendisi Rektör ve Ord. Prof., Ayrıca tam bir Başkomutandı!
O yüzden bizler oraya; “Çatak Üniversitesi”,
Kendisine ise sadece “Eğitmen” deriz! O’nu hep saygıyla anarız!
Çünkü O, böbürlenmeyi de sevmezdi…!
Ruhun şad, mekanın cennet olsun Eğitmen’im…!
Bu noktada; anlattığım okul binamızın hala dimdik ayakta olduğunu, ancak öğretmen lojmanı olarak kullanıldığını belirtmek isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder