18 Aralık 2010 Cumartesi

K- Sınıf Öğretmenliğinin Uygulama Biçimi Değiştirilmeli!

 
K- Sınıf Öğretmenliğinin Uygulama Biçimi Değiştirilmeli!

            Ben senelerdir söylüyorum da kimselere dert anlatamıyorum; demek ki kendimde bir aksaklık olmasa gerek!
            Biz Okul’dayken Doçentti, Sonradan Profesör oldu; şimdi ise Hakk’ın rahmetine yürüdü. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde saydığım, sevdiğim hocalarımdan biriydi. Kendisini bilenler bilir; Ahmet Gökdere adında bir İktisat Profesörüydü. Ben kendim iyi bir öğretmen olmasam da öğretmenin iyisini bilirim! O da iyi bir öğretmendi. Allah kendisine rahmet eylesin! Daha ilk dersinde amfide öğrencilere;
“Arkadaşlar; şimdi sizler Okul’a henüz geldiniz. Daha yeni yeni guruplaşıp arkadaşlaşmaktasınız! Biliyorsunuz, insanlarda biyolojik sair dalga boyları yada frekans benzeşmeleri var! Dalga boylarınız kimi tutarsa, ilginiz ona kayar ve onunla hemencecik yaklaşır kaynaşırsınız. Tutar o kişilerle de birlikte kümeleşip oturursunuz. Böyle olunca da ola ki hocayla frekansınız tutmaz uzak kalırsınız. Daha doğrusu herkes kendisini hocasına yakın hissetmez!  Bu durumda ilginiz yanınızdaki arkadaşınıza daha fazla kayar, hatta hocadan uzaklaşırsınız! Size bir tavsiyede bulunayım da beni dinleyin.!
Sıralarda kendinize yakın bulduğunuz çocuklarla oturmayın. Hatta size ters gelenlerle oturun! Bu durumda hocayla olan frekans iletişiminiz muhtemelen daha fazla olacaktır. Bu da kendinizi o hocanın dersine daha iyi vermenize, netice olarak derslerde daha başarılı olmanıza  yardımcı olacaktır!”
Misali şeyler dedi. Hoca’m haklıydı. Kendisini tutmuştum! İyi bir öğretmendi bilmiştim. Eh, hasbelkader biz de öğretmenlik yapıyorduk. Bırakın o kadarcığını bari bilelim. Kendisini Allah rahmet etsin, Mahmut Efendi Amcam; İlkokul 4. sınıftayken, 2 gün içinde kendisinden;
Arapça yazı okumayı öğrendiğim Adam!
Bu hususla ilgili olarak; “Her insan da bir de kalp gözü var.” der ve yine devamla;“Allah insanlara iki göz vermiş,
Bunlardan biri başımızdaki zahiri gözler olup onunla maddi, maddesel alem görülür ve gözlenir. Diğeri kalp gözüdür ki, onunla karşına çıkan insanın iç dünyası yani kalbi gözlenir. Kalp gözü, ilk gördüğü herhangi bir adamı ya beğenir, o adama sıcaklık duyulur, ya beğenmez, soğukluk duyulur, işte dostluklar böyle başlar, buradan kurulur.
Şunu iyi bilin ki halk, “Kalp kalbe karşıdır,” diyor, doğrudur. Siz tanımadığınız bir adamı ilk gördüğünüz anda sevmişseniz bilin ki o da sizi sevmiştir.  Hayır, sevmemişseniz bilin ki o da sizi sevmemiştir.” derdi.
            Evet O da haklıydı…
Durum gerçekten öyledir!

                    ***************************      
            Öğretmenliğe dair olan meslek hayatımda şunu kesinlikle gözlemledim ki: Bir sınıf öğretmeninin öğrencileri 1. sınıftan alıp 5. sınıftan mezun etmesi biçiminde uygulanan sınıf öğretmenliği temelli yanlıştır. Ve üstelik bu konu çok da önemlidir. Alın Ulvi’nin hem kendi, hem de öğrencileri Ali ile Ahmet’in konumlarını ele? Ve düşünün…! Ben konuyu burada kısaca açacağım: Bence Öğretmenlik:
Yukarıda dedik; bence öğretmenlik görevden daha çok yetkidir. Kendi becerin ölçüsünde örnekliğin başta olmak üzere, inandığın değerleri genç dimağlara verme yetkin vardır. Bu yetki önemlidir.
            Bir de insanların birbirlerine sıcak gelme, yada itici gelme konusu vardır. Durum bu olunca  dolayısıyla her öğretmen ayrı bir karakter ve model, ayrı bir beceri, öğrencilerine ayrı bir örnek ve öğrencileriyle ayrı bir iletişim demektir. Yani demek istiyorum ki: Bu durum öğretmene her öğrenciyi kazanma imkanı vermez. Hatta daha vahimi: Hayatta çok başarılı olabilecek öğrencileri başarısızlığa mahkum kılar. Bu konunun daha nice sakıncaları vardır. Ancak maksat hasıl olduğuna göre bu kadarı yeterlidir.
             Bizlerin alışılmış uygulamayı sürdürmek suretiyle 30-40-50, her neyse, muhtelif sayıdaki öğrenciyi bir öğretmenin modelliğine, beceri ve öğrencileriyle olan kontağına terk etme hakkımız olmasa gerektir. Hem benim beceremediğimi ola ki, bir başka öğretmen becerir.
Ola ki bende olmayan bir yeteneği, veya beğenmediğim, matta göremediğim bir yeteneği öbür öğretmen görebilir, yani keşfedip işleyebilir.
           
              **************************           
Okullarımızda yapılan ve eleştirdiğim türdeki uygulamalara ve fikriyata alışmış olanlardan benim bu yöndeki görüşüme bir kısım itirazlar geliyor. “Hayır tek model, çocuğun ruhsal ve kişilik ve vs. gelişimi açısından önemlidir. İstikrarlı gelişime katkı yapar. Dolayısıyla öğrenciler 1. sınıftan alan öğretmen 5. sınıfı bitirtmelidir.”  diyorlar...
            Bu fikir aslında yabana atılır değildir. Lakin yine de yanılıyorlar. Çünkü bu fikir ve uygulama hayatın olağanı ve birçok bakımlarda çok da  geçerli bir olgu değildir. Düzeltilmelidir.
Bir insanın, hayat içinde kendine model alacağı, alabileceği o kadar olgu ve örnek var ki, durup bunu düşünmek gerek…! Elbet öğretmenin örnekliğini yadsıyor değilim. Tam aksine onun örnekliğini önemsiyorum. Bu nedenle de, “Öğretmelerimizi daha bir öne, ama top yekun olarak öne çıkaralım, daha çok örnek öğretmenden istifade ettirelim öğrencilerimizi…” diyorum. Bunun için ve de karşı görüşü savunanların haklı taraflarını da nazara alarak diyorum ki;
            Sınıf öğretmenliği yine asıl olsun ama sınıfın öğretmeni her öğretim yılının başında değiştirilsin. İstikrar için 1 yıl az bir zaman değildir. Ayrıca evvelki yılın öğrencilerinin kendi önceki öğretmenleriyle kontaklarını ders dışında da sürdürmeleri elbette mümkündür.
             Ayrıca böyle bir durum, bir öğretmenin daha fazla sayıda öğrenci tanımasına, öğrencilerin daha fazla öğretmenin örnekliğinden yaralanmasına, daha başarılı öğretmenden daha çok sayıda öğrencinin yararlanmasına, fırsat verir. Okuldaki kaynaşmayı artırır. İlave olarak aynı öğretmenin öğrencileri olmak gibi bir kavramı da oluşturur. Anlattığım bu tür uygulamada sayısız yararlar vardır. Anılan bu hususun daha nice yaraları olduğu biraz düşünülünce elbet görülecektir:Andığım faydayla iki örnek vereyim;
             -Hepimiz öğrencilik hayatımızdan biliyoruz ki, her öğretmenin stiline ayak uyduramamışlığımız çok olmuştur. ..!
             -Üstelik benim savunduğum türden bir uygulama bazı öğretmenlerin bazı sınıflar düzeyinde uzmanlaşmasına da el verir, fırsat yaratır…. Sonuç ise başarı olur. Alın benim Eğitmen’imi ele…!
            O hep 1. sınıf okuturdu…!Üstelik pek de güzel okuturdu…        
Köyümüz Çatak Üniversitesi’nin, gerek ileri sınıf, gerekse mezun, tüm öğrencileri üzerinde de bir ömür etkin olurdu! Ve bakın sıkça değişen öğretmenlerime ve vasıflarına! Hepsinden ayrı ayrı kazandıklarıma…
            Hem benim söylediğime itiraz edecek olanlara bu Eğitmen’im konusunu da hatırlatmak isterim: Yıllarca bu ülkede birinci sınıfları eğitmenler okuttular. Üstelik çok da yararlı oldular..! Çocukların ruh sağlığına da hiçbir şey olmadı. Sadece öğrenciler her bakımdan daha zengin olmuş oldular
            Yine şu an için, ana sınıflarını (üstelik de daha küçük öğrencileri) başka bir öğretmen, yani anasınıfı öğretmenleri okutuyor. Ama görüyoruz ki bu durum çocukların kişilik gelişiminde bir mahsur yaratmıyor. Sadece bir zenginleştirme oluşturuyor.
            Ücra ve vs. köylerimizde sık sık çocukların ve köylerin öğretmenleri değiştirilmiş oluyor. Ama bu durum öğrencilerin kişilik gelişimini bozmadığı gibi oralara da zenginlik katmıştır. Bunları hepimiz iyi bilelim…!
            Biz kendi öğretmenlik uygulamalarımızda sırf bu nedenle her yıl sınıfları değiştik ama bir mahsur görmedik. Sadece uygulamanın başarıya olan katkısını tesbit ettik. 
            Geliniz, ilköğretim öğrencilerimizi bir tek öğretmenin modelliğine terk etmeyelim; Onları andığım bu cepheden daha da zengin kılalım!

                   *****************************
          Geliniz burada, bizim Ulvi’nin “Bedencilik “ lakabını nasıl kazandığını yeniden ve bir başka cepheden anımsayalım. Aslında ilk düz takla denemesinde pek başarılı olamamıştı. Bu  başarı illaki pek şart da değildi ama bunu nazara almayan öğretmenimiz kendisine;
          “Hadi ulan, beceriksiz herif” falan gibilerinden aşağılayıcı bir kısım şeyler söylemişti. Sonraki tutumları da Ulvi’yi pek teşvik edici olmamıştı. Bu olumsuz durum, Ulvi’nin Beden Eğitimi derlerinde kendisini geri çekmesine neden olmuştu. Nitekim ileri yıllarda dersin öğretmeni değişince, bu konuda becerisini yavaş-yavaş ortaya koymaya ve geliştirmeye başlamıştı.
            Anımsattığım gibi aynı şey, Müzik Dersi’nde de benim başıma gelmişti..! Hasılı ben buradan, Ulvi kardeşimi kucaklıyor ve başarı ve hayırlarla dolu nice uzun ömürler diliyorum. Kendisini kutluyorum. Kendim için de benzer başarıyı Rabbimden diliyorum. Sizleri de bu hususlarda düşünmeye davet ediyorum!          
                           ***********************
Tam bu noktada sözü yeniden ve öncelikle dar anlamıyla öğretmenlerimize, geniş anlamıyla tüm eğitimcilerimize, hocalarımıza, aydın din adamlarımıza ve nihayet halkımıza çevirerek; “Öğretmenlik, görevden ziyade yetkidir!” sözümü yeniden öne alıyorum ve;
            Bu kitap çalışmasını yaparken hayatını, kişiliğini, eğitim öğretime ve dinine bakışını, kendimize ve kitap çalışmamıza örnek ve dayanak edindiğimiz, değerli Eğitmen’im Merhum Abdurrahman Göker’in kitaplara sığmayacak nitelikteki hayatından yapmış olduğum kısacık alıntıya,
Aynı şekilde, değerli kardeşim Ulvi Durmuş hakkında yazdıklarıma,
Kendisinden talep ve ricada bulunduğum Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi Öğretim Görevlilerinden değerli kardeşim Caner Arabacı’nın çabalarına,
Kendisini ağırlıklı olarak “Gurbetteki Vekil” adlı çalışmamızda anacağımız ve ta Fransa gurbetine düşmüş, düşürülmüş olan dünyaca ünlü ressamımız, değerli kardeşim İsmail Yıldırım’ın çalışmalarına,
Ve devamla; Eğitmen’imizin Büyük Oğlu Demir Ali Göker Hoca’mın “Atatürk’e Mektup” adlı şiir kitabının arkasında bulunan,
“…….. Konya’daki değişik (kalburüstü lise dengi) kırk beş (45) yıl çalıştım. (yirmi altı) 26 yıllık idareciliğim süresince, sabah hizmetliden önce okul kapısı açtım; akşam hizmetliden sonra kapattım. Mesleğimi ve çalışmayı hep sevdim.  ……..” şeklindeki kendini tanıtım yazısına,
Nihayet bu kitap çalışmalarının her yerinde örnek diye andığımız, adını zikrettiğimiz yazısını kitaba dahil ettiğimiz tüm gerçek kişilerin kişilik ve çalışmalarına  dikkatlerinizi çeker, devamla ve aynı şekilde;
Kendimize dayanak ve örnek edindiğimiz bu ve benzeri kişilerin görevlerini yaparken, aldıkları ücreti 2. planda düşündüklerini, bu ücret konusunu “yetki kullanım haklarına” yansıtmadıklarını, yetkilerine titizlikle sahip çıktıklarını, bu yetkileriyle onurlandıklarını, nihayet bu yetkilerini en güçlü biçimde kullandıklarını, ve kullanırken de asla işin ücret boyutunu düşünmediklerini hatırlatır, sonuç olarak;
İçinden geçiyor olduğumuz süreç ve ortamdaki bilgi kirlenmesi, yozlaşma ve çürüme karşısında yetkilerini, inandıkları değerler ve halkımızın yararı yönünde olmak üzere, en güçlü bir biçimde kullanmalarını bekliyorum! Yozlaşma ve çürümeye “Dur.” desinler istiyorum…!
Andığım bu kesim mensuplarından hiçbirinin yetkisi, sınıf, okul, yada camiyle sınırlı değildir. Memleketin her bir karış sathı, onların yetki alanları içindedir. Bu yetkilerini en etkin biçimde kullansınlar..!
             Aksi halde yozlaşma ve çürüme durdurulamaz!
Lütfen görev başına… Ve etkin yetki kullanımına buyurunuz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder