BORÇLU OLMAK
Bugünkü yazım nedeniyle birçoğunuz beni, “geri kafalı” ya da “gerici” bulabilirsiniz. Durum bu olsa da sanırım, hakkımda böylesi bir yargıya varırsanız sizi pek de haksız bulmam. Lakin varmanız muhtemel olan o yargının adamı olmayı da, arzu etmem doğrusu.
Demem odur ki, eleştiriye açığım ve onlardan yararlanmak isterim.
Evet; bugünkü konum, geleceğimizi borçlanarak, peşin peşin, üstelik belki de ef-püf şeyler adına yemek üzerine olacaktır.
Bu nokta itibariyle hemen belirtmek isterim ki; “kapitalizm” denilen sistem, “Daha çok tüket, ne olursa olsun tüket!” mantığı üzerine kurulu bir sistemdir. Daha ziyade bunu yapacak olanlar kapital (para-sermaye) sahipleri değil, halk yığınlarıdır. Sistemin halk yığınlarına önerisi kısaca bundan ibarettir. Kapitalistler ise geleceklerini borçlanmazlar. Tam aksine halkı, kendilerine borçlandırır onlar. Bu yolla, her geçen gün daha çok birikim, sermaye birikimi, güya tasarruf yaparlar. Yaptıkları bu tasarrufu da elbet, halk yararınaymış gibi gösterirler. “Daha çok iş, daha çok aş, daha çok refah falan…” derler.
Halk da gerekli gereksiz bir tüketim çılgınlığının peşine takılır gider. Nihayet üretmediği kadar tüketir. Hatta üretmeyi de bırakır. Birikimini yer. Geleceğini yer. Borçlanır; yarınlarını borçlanır. Belki de ülke varlığını borçlanır.
Klasik öğretimiz ve kültürümüz ise aslında bu durumla çelişir.
Çünkü o, israf etmeme, bir maldan en üst düzeyde faydalanma, nihayet ayağını yorganına göre uzatma, düşüncesi üzerine kuruludur.
Ne var ki bu türden bir anlayış kapitalist sistemin işine gelmez.
Onun işine her şeyin bir an önce eskitilerek tedavülden kalkması, yerine yeni yeni şeylerin tüketilmesi gelir. Çünkü böyle olursa para babalarının semirmeleri süreklilik kazanır. Halklar da köleleşir. Modern köleleşme yani.
Çalış çalış, borcunu ödemeye çalış… Çalış çalış, borcun çoğalsın…! Bakalım işin sonu nereye…?
Eh, 1929, 2009 küresel sermaye krizleri gibi krizler olmasa daha güzel olacak ama her neyse…!?
Bu gidişle dünyanın, hava, su gibi temel kaynakları dahi tükenmiş kimin umurunda?
Ülkemizin gidişi de aynıdır.
Alın cep telefonlarını ele…!
Sürekli yenileriyle değiştirip duruyoruz.
Üç ay evvelki model şimdi beş para…!
Üstelik birileri elinde falan görürse, oldun tam bir madara…!?
Yine de bencileyin eski kafa olup da kullananlar eksik değil hani. Ancak yaşlılarımız, nine ve teyzelerimiz falan onlar…
Bunu söylemişken işin bir başka vahim yönü daha akla geliyor?
Aile fertlerinin her biri, birer telefon şirketi abonesi olmuş durumda. Hatta birçoğumuz daha da fazla… Ödeyin babam paraları…
Sermayedarların sermayesi, aman iyi çoğalsın!
Yarın hepimize daha bol aş, daha iyi iş verirler (!) Sanırım verirler…!
Rakamlara pek güvenilmiyor. O nedenle, eğridir, doğrudur bilmem ama borç stokumuz 500 milyar dolarlara erişmiş. Üstelik elimizden devlet teşekkülleri de gitmiş, bankalarımız ve önemli şirketlerimizde... Hatta bir kısım arazi ve sularımız da…
Üstelik bu yazı, siyasi bir yazı falan da değil. Daha doğrusu “A” partisi ya da “B” partisine karşı yazılmış bir yazı da değil.
Vallahi aklım fazla ermiyor.
Ancak aklımın erdiği şey şudur ki ey milletim!
Bahse konu borç senindir!
Tüketilen ve borçlanılan yarınlar senindir!
Şöyle bir düşünün. Hayat tarzımızdaki tüketimlerimizin ezici bir çoğunluğu illa da zorunlu gidere benzemiyor.
Durum; “Borç yiğidin kamçısıdır!” sözüyle uyumlu görünmüyor. Allah korsun! Bu borç, “kölelerin kamçısına” işaret ediyor!
Ancak senin genlerinde, daha doğrusu damarlarındaki asil kanda, kölelikle bir uyumsuzluk vardır!
Haddim olmayarak söylüyorum ki; titreyip kendimize gelmemiz, kısaca değindiğim oyunu görerek ona göre davranmamız gerektiğini düşünüyorum.
İşin bu anlamı itibariyle hepimizin yaşam tarzımızı gözden geçirmeye ihtiyacımız var sanıyorum.
Allah hepimizin yardımcısı olsun Efendim!
Eylül.2009
Av. Mehmet DURAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder