CAMİİLERİMİZDE HALKIMIZA "DİN" DİYE YUTTURULANLAR
Camilerimizde, hatta Türkiye’mizde “dindir.” diye anlatılan çok şey siyasettir; siyasetin konusudur. Çünkü Ülkemizde din, siyasete ve her türlü çıkara, sadece kişiler, toplum ve partiler tarafından alet edilmekle kalınmamış, dini asıl milletin bizzat büyük bir bölümü kendi çıkarına alet etmiş durumdadır.
Ülkemizdeki olay, sadece dinin yada dincilerin siyasete müdahaleleri şeklinde olmayıp, devletin de dine müdahalesi vardır. Bu hep olagelmiştir. Durum bu olunca, devlet erkini elinde bulunduranlar da kullanma yoluna gitmiştir dini. Din bu vb. yollarla siyasallaşmıştır...
Böylece din adeta bir siyaset kurumu olup çıkmıştır! Bu tespit ve bu durum çok önemlidir! Lütfen dikkate alınız ve üzerinde önemle durunuz!
Ey samimi dindarlar…! Lütfen dininizi ve kendinizi bu durumdan koruyunuz..! Dininizi siyasete, siyaseti de dininize bulaştırmayınız…! Sanki dinmiş gibi yutturulan siyasal, geleneksel, mistik vs. benzeri bir kısım şeyleri de din sanıp arkasından gitmeyiniz. Size Kuran ve onu anlamak yeter; bunu iyi biliniz.
Hakikaten din başka, devlet başkadır! İnsanlık tarihi boyunca bu durum, hava ve suyun konumları gibi hep bu şekilde ola gelmiştir. Demek ki Allah’ın maksat ve muradı da budur. Din ile devleti yerli yerine oturtamayarak yanılan toplumlar hep büyük ezalar görmüştür; unutmayınız!
Kendimize bir iyilik yapmalı, her şeyi kendi yerine oturtmalıyız…! Yukarıda Atatürk’ten kısaca bahsederken de andığımız gibi;
Hem örf, siyaset ve ticaretin dinleşmesini, daha doğrusu dinin bu gibi şeylerin bir kurumu olmaktan kurtarılmasını, hem de dinin her türlü çıkara alet edilmesini engellemek zorundayız…! Bahsini ettiğim bu konu sarmal bir konudur. Tek yönlü olmayıp karmaşıktır. Evvela konu anlaşılmalı, Atatürk’ün başlattığı hareket tamamlanmalıdır. Sonuç olarak her şey yerli yerine oturtulmalıdır…
İşin ayırdına varmak zor değildir. Konu üzerinde birazcık düşünmek yeterlidir. Lakin konu üzerinde pek düşünen yoktur. Varsa da ben duymadım; sesi çıkmamaktadır, çıkarılmamaktadır!
Durum bu olunca ülkemizde siyasetin dinleşmiş olması gözlerden sürekli olarak kaçmaktadır.
Bir zamanlar Marksist felsefenin “Din halkın afyonudur.” dediği şey aslında buydu. Hangi din olursa olsun, velev ki İslam olsun eğer siyasetin kurumu haline getirilirse bahsedilen afyonluk özelliği kazanır. Kazanır ki zaten ortada İslam diye bir şey kalmaz, yerine kullanılmaya müsait bir şirk ve çıkar dini oluşur.
Dolayısıyla konunun (örneğin: Laiklik) çözümü ilgisiz ve olmadık yerlerde aranmaktadır…! Din kendi, devlet kendi yerine oturtulmalıdır. Dediğim yapılırsa hem laiklik ilkesi yerli yerine oturur, hem de İslam halkın afyonu olarak kullanılmaz. Bu konu, üzerinde çok çalışılması gereken bir konudur. Bilinmesi, bilinçlenilmesi ve uygulaması belki on yıllara varabilecek bir süreçtir. Ama önemli olan başlangıçtır! Şimdilik benimki sadece soruna ve sorunlara kısaca işaret etmektir. Lakin “Kördöğüşü” adlı çalışmamda bu konuyu da elimden geldiğince açmaya gayret edeceğim...
Durum böyle olunca, yani dediklerim yapılmayınca “din” diye anlatıların içinde dini konular adeta yok olmuştur. Din diye anlatılanlar din bilimi olmaktan çıkmış; siyaset ve örf bilimi haline gelmiştir. Halbuki bu iki durum da yanlıştır. Her kurum kendi iş, işlev ve alanına dosdoğruca çekilmek durumundadır. Dinin konusu siyaset olmadığı gibi, siyasetin konusu da din değildir ve olmamalıdır. Ayrıca din hiçbir çıkara alet edilmemesi gerektiği gibi, bir siyaset kurumuymuş gibi de kullanılmamalıdır! Bu gibi konular da (Siyaset, örf, hurafe, vs.) sanki dinmiş gibi ve din adına yaşam alanı bulmamalı, bulamamalıdır!
Durum yukarıda ve baştan beri anlata geldiğim gibi olunca da camilerimizde hikaye, rivayet, temsil, şahsi kanat ve abartılı öğretilerle, dinden çok siyaset ve örfün konusu olan şeyler adeta dinmiş gibi halkımıza anlatıldıkça bundan çok rahatsız oluyorum. Çünkü onlar konuşuyor benim aklıma hep o konuşulanları yalanlayan ayetler geliyor. Geliyor çünkü:
Kuran’ın içeriği ile perspektifini bilirim. Hatta Kuran’ı Kerim’in Arapça orijinal metninin okunduğunu duyduğum zaman, nereden ne okunduğunu ve okunan ayetlerin nelerden bahsettiğini yaklaşık olarak anlarım.
Siz camilerde din yerine, Kuran yerine; maval, masal, martaval, efsane, hikaye, rivayet, siyaset, hamaset, şahsi kanaat, gelenek, hadis diye uydurma söz, olağan dışılık ve vb. şeyler anlatıyorsunuz. Durumunuzdan da gayet memnunsunuz! Bu memnun halinizin bozulmasını da istemiyorsunuz! Ama bozulmalı o memnun haliniz. Çünkü dinimiz onlar değil.. İslam onlar değil… Kuran onlar değil…!
Gerçekten de: “Biz halimizden memnunuz. Bizi ellemeyin!” falan diyorsunuz. Ama durum hiç de sizin dediğiniz gibi, memnun olunacak bir durum değil. Siz aslında biraz rahatsız edilmek durumundasınız.
Üstelik bu hatırlattığım konuların sizler de bilincine vararak kendiliğinizden, kendi kendinize rahatsız olmalısınız. Çünkü anlattıklarınızın çoğu din olmadığı halde din adına anlatılıyor. Halbuki o din Allah’ındır. O dinin bizler de mensuplarıyız. Sizlerden hem yakınmak, hem de sizleri uyarmak bizim görevimizdir.
Biz bunları dışarıdan kaleyi yıkmak adına, bir saldırı olarak yapmıyoruz…! Biz bunları birer uyarı olarak ve kalenin içindeki bir nefer olmak adına, o kaleyi berkitebilmek (sağlamlaştırabilmek) için yapıyoruz...! Bizi okurken ve eleştirirken bu durumu önemle göz önünde bulundurmanızı diliyoruz, bekliyoruz!
Sizin “Dindir.” diye din adına anlattığınız o şeyler, milyonlarca memleket evladını iki başlı olarak yanıltıyor. Bir başı ihlaslı, samimi ve içten dindar, anlattıklarınızı dinimizin gerçeği sanıp uyguluyor ve yanılıyor! Al sana mencerleşme, al sana çürüme!
Bir başı dinine küsmüş olanlar… Dininden soğutmuşsun adamları; Bu saçmalıklarınızı dinlemiş, dinlemiş ve; “Olmaz böyle şey!” demiş, çıkmış dışarı! Dışarıda ise yine bir alay saçma sapanlıkla karşılaşmış, adeta yolunu yitirmiş, yalpalıyor. Eğri yada doğru tutturmuş bir yol gidiyor! Al sana mencerleşme ve çürüme!
Yahu söylesene bana: im düşecek bunların önüne? Ve kim yol gösterecek bize? Ben cevap vereyim mi size? El cevap: Elbette Kuran…!
Tüm bu yakınmalarımız cümlesinden olmak üzere al sana bir kaç örnek: Elbette doğru yol izleyen ihlaslı din görevlilerimizi tenzih ediyorum ancak sizler; kusura bakmayın ama, cami cemaatini masallarla uyutamazsınız. Evvela gerçeğe siz uyanmalı, sonra da onları, yani cami cemaatini ve halkı gerçeğe uyandırmalısınız. Bu sorumluluk önce sizin!
Anlatımlarınız gerçeği örtüyor! Bu örtü altında kalan gerçekler çözülemiyor. Başlıyor toplumsal yozlaşma, yani mencerleşme ve toplumsal çürüme. Buna benzer nice anlatımlarınızla, o anlatımlarınızdan doğan uygulamalar topluma ve insanlığa kötü örnek oluyor. Toplumsal aksaklıkların başlamasına neden oluyor. Netice itibariyle hem dinimiz, hem de milletimiz lekeleniyor.
Lütfen, dinimizin gerçeği neyse ona dönelim. Belki de ülkemizin en büyük sorunu bu sorundur! Bunu görelim! Lütfen, bunun üzerinde biraz ciddi duralım ve ciddi düşünelim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder