A- Lût Kavmi:
Bilindiği üzere bu kavim zamanla, livatacılıkta yani homoseksüellikte çok aşırı gitmiş bir toplumdur. Hatta öyle bir aşamaya gelmişlerdi ki neredeyse normal cinsel ilişki kınanır hale gelmişti.
Hiç dillendirilmemiş olsa da sanırım aynı toplum içinde “sevicilik” yani kadınlar arası cinsel ilişki de oldukça yaygın olsa gerektir. Lut Peygamber’in karısı da anlaşıldığı kadarıyla aynı yolun yolcusudur çünkü…!
Tarihsel ve dinsel kaynaklardan bize erişen bilgilerin ışığında olaya baktığımız zaman Lut Peygamberi’nin Karısı’nın livatacıları desteklediği anlaşılmaktadır. Kendisi livata yapamayacağına göre O da “sevici” olsa gerektir… Yani toplumun livatacı kesimleriyle çıkar işbirlikçisi olsa gerektir. Yoksa bir kadının livatacılığı korumaktan ne tür bir çıkarı olmuş olabilir ki…? Sonra bir Peygamber eşi olmasına rağmen neden C.Allah’ın gazabına muhatap olmuş olabilir ki..?
Hem öylesi bir toplumda bulunuyor oldukları için normal cinsel ilişki dışında kalmış kadınları ne halt etmektedirler acaba…(?)
Bizimkisi bir tahminden ibarettir. İşin doğrusunu Rabb’im bilir.. Durum bu olunca Onların değer yargılarına göre normal cinsel ilişki, ancak homoseksüellik alanında beceriksiz olanların yaptığı aşağılık bir işti…!
Hatta onlar için şehre gerek misafir, gerekse başka nedenlerle yeni gelen oğlanlara tecavüz etmek büyük bir üstünlüktü…(!)
Bu azgın toplumun liderlerinin o toplumun en azgınlarından olduğunu tahmin etmek oldukça kolaydır.
Nitekim kendilerine peygamber olarak gönderilen Lut Aleyhisselam’ın, onların içine düşmüş bulundukları o sapkılıktan çıkmaları gerektiği yönündeki öğütlerini hiç dinlememişlerdi. Hatta O’nu bu tür faaliyetlerinden vazgeçmezse, recm etmekle yani taşlayarak öldürmekle tehdit ediyorlardı.
Bu arada şu bilgiyi yeniden tekrarlayayım ki, İslam’a yaftalanan recm uygulaması İslam-i bir uygulama ve gelenek olmayıp, kökü şirkçi ve azgın toplumlara dayanan geleneksel bağlamlı bir uygulamadır. Bunu böyle olduğu bu olaydan da anlaşılmaktadır.
Nihayet, C.Allah tarafından Lut Kavmi’ni helak etmekle memur kılınan melekeler, konu ettiğim helak eylemini yapmak üzere insan suretine bürünüp, Lut Peygamber’e misafir olduklarında, Lut’un (!) evine güzel oğlancıklar (!) geldiğini duyan şehrin ileri gelen azgınları, Lut peygamber’in kapısına dayanmış, insan kılığındaki o meleklere dahi tecavüze yeltenecek kadar aşırılığa kaçan bir toplum olmuşlardı.
Nihayet Lut Peygamber’le Kendisi’ne inanan Müslümanlar, oraya gelen meleklerce şehirden çıkarılmış, geride kalanlar ise topyekûn helak edilmişlerdi.
Böylece Lut Kavmi, tarihin çöplüğüne gömülmüştü.!
Bunu neden anlattık? Neden anlattığımız gayet açık:
Şimdilerde, “Herkes cinsel seçiminde özgürdür:” falan yaftalamalarıyla cinsel sapmaları olağan göstermek, hatta bunlar arasında evlenmelere izin vermek asla uygar olmak anlamında ileriye doğru atılmış bir adım olamaz. Bu adım olsa olsa, tarihin çöplüğüne doğru atılmış, o çöplüğe doğru giden gerici bir adımdır…! Bunu yapan uluslar, diledikleri gibi kendilerini; özgürlükçü, medeni demek anlamında çağdaşlıkla yaftalasalar da gittikleri yol, kesinlikle medeniyet yolu değildir!
Hatırıma gelmişken yazayım ki, ülkemizin kırsal kesimlerindeki bazı hoyrat erkeklerin “eşeklerle cima etmesi” aynı şey değildir gibime geliyor. Yine de bilmiyorum ama, belki bu bir korunma yöntemidir. Yani daha daha azmanın sübabıdır… Gerçi o eşekler yavaş yavaş kaybolup gitti ama belki de bu durum, o kişilerin daha da azmalarının engelidir. Belki de onların en önemli engeli, dinsel ve ahlaksal duygularıdır… Doğrusunu bilmiyorum.
Bana, “Bu ne perhiz, ne lahana turşusu…?” falan demeyin. Çünkü ben ülkemizdeki genel kadınlara büyük bir saygı duyuyorum. Düşünüyorum da, “Onlar olmasa, ırzlarımızın korunmasında büyük bir güçlük olurdu.” diyorum…!
Yine konuma dönecek olursam;
Belki böyle şeyler çağımızda hortlamış olduğuna göre, çağdaş bir durum olmuş olabilir. Bu durum ise bize, çağdaşlık denilen şeyin uygarlık denilen şeye benzemediğini ayan beyan gösterir….!
“Şimdi ne var bunda? İşte dileyen dilediği cinsel tercihi yapsın…! Kimse karışmasın.. Bunları olağan görelim.” gibi şeyler söyleme ve savunma hakkımız olmasa gerektir. Çünkü toplum kendisini savunmakla mükelleftir.
Çünkü her toplum, zıtlıkta birlik yasasına kendini adapte etmek zorundadır. Bu yapmazsa yasal (kadersel) olarak yıkılır, yok olur, tarihin çöplüğüne gömülür…!
Evet böylesi olaylar her toplumun içinde bulunabilecek bir kısım vakıalardır. Ve hayatın realitesidir. Fakat bunlar sapmadır; sapma! Hastalıktır. Olağandır ama bir durum değildir. Bunlar ve böylesi olaylar azınlıktır. Elbet demokrasi çoğunluğun azınlığa tahakkümü değildir. Lakin bu konu demokrasi konusu da değildir. Bu hastalıklı örnekleri olağan şeylermiş gibi göstermeye ve toplumlara kabul ettirmeye çalışmak bal gibi de tarihin çöplüğüne doğru gerici bir yolculuktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder