16 Aralık 2010 Perşembe

D- Tire’deki Meter Düğünü:


         D- Tire’deki Meter Düğünü:

         Bizler, bari biraz olsun hasret giderelim diye, Tire’ye düğünden bir gün önce varmıştık.
         Hayırlısıyla ertesi günün akşamı oldu ve hep birlikte düğün salonundaydık. Ben gerçekten Meter’de yaşadığım bir çok olayı gayet net hatırlıyorum ama nedense, düğünlerini nasıl yaptıklarını hiç hatırlayamıyorum.
          Belki de o yıllarda detayı fark edememişimdir. Aslında ben mizaç olarak düğünde dernekte fazla eğleşemem. Hatta fazla gürültülü müzikten de hiç mi hiç hoşlanmam.
         Maşallah şimdilerde yeni cihazlar çıktı da düğünlerin sesi yedi şehir öteden duyulur ve dinlenir oldu. Ancak ne çare ki, düğün yerindeysem doğrusu ben gürültüden başka bir şey anlayamıyorum. Gerçi anlattık; bizde müzik biraz zayıfsa da hepten de değil… Anlıyoruz, basbayağı gürültü işte…!
Yine de siz benim anlayamadığıma bakmayın, sanırım oradakiler anlıyor...(?) Hem bu iş ömürde genellikle bir kez oluyor…!
Öyleyse “Vur vur inlesin.! Yedi şehir dinlesin!
İyi de yedi şehirden sana ne..? Eh ne diyelim, zevk ve kişilik meselesi. İyi ya, şu uykusuzlar, hastalar, yorgunlar, yaslı olanlar ve vs. meselesi?
Bir Camilerde yapılan ibadet meselesi!
            Camilerde ibadet dedim de; adamlar tam ezan okunurken derhal kesiyorlar gürültüyü.! Öyle ya saygı meselesi(!?)
            Ezan bitiyor, namaz başlıyor…
            Eh o konu namaz kılacak olan cemaatin meselesi.(!?)
            Çünkü namazla birlikte yeniden başlıyor kesilen gürültü meselesi… Haydi sen cemaat ol da, kıl bakalım o zaman dosdoğruca o namazı…(!) Gerçekten de bu mesele cemaatin meselesi... Ama öyle mi olmalı…?
Bizimki sadece bir değindirme, bunları geçelim! “Herkes işini iyi bilir; bizden mi öğrenecek(?!)” diyelim..!
Gelin hep birlikte şu bahsettiğim yedi şehrin dinleyeceği düğüne gidelim: Konunun bir de şu yanı var ki; gelin damat şimdi oynamayıp da, ne zaman oynayacak?
Hele, kayın valide ve kayın pederler iyice bir döktürmeli ki, seyre gelenler hem eğlensinler, hem de oyun nasıl oynanırmış bir görsünler!
Yani eğlenmek müşteriden, pardon düğün seyircisinden! Eğlendirmek ise düğün sahibinden.!
             İşte bu mantıkla yapılıyor, çocukluğumun dışında gördüğüm düğünler. Hepimize iyi seyirler; iyi zevk almalar!

                  *****************************
             Fakat Tire’deki Meter Düğünü böyle değildi…?
O düğünün mantığı bir başkaydı…?
Evvela şu şantör meselesine bir göz atalım:
             Bir kere saygılı bir adamdı. Her türden müzik icra etse de, orada bulunanların zevki gereği müzik halk müziği ağırlıklıydı… Durum gereği Türkçe parçalar ağırlıkta olsa da bir hayli Kürtçe parça da vardı icrada...
           Bu parçalar o kadar ustalıkla icra ediliyordu ki dinleyeni mest ediyordu. Ayrıca icra edilen müzik düğünde bulunanlara dönüktü. O gürültü makinelerinden çıkan sesin yükseklik düzeyine dikkat ediliyor, sadece oradakilerin yani düğüne gelenlerin kulaklarını tırmalamadan, rahatça dinleyebilecekleri ve uzaktakilerin rahatsız edilmeyeceği düzeyde ayar ediliyordu. Öyle ki az öteden duyma imkanın pek olmadığını söyleyebilirim.
Öyle ya..! Ne gerek vardı, düğünle alakası olmayan yedi şehir öteye ses duyurup, kendisi koca gürültüden başka bir şey anlayamadığı halde, gösteriş yapmaya… Böylesi bir gösterişte hiçbir fayda yoktu ki..!
Hem senin düğünden onlara neydi..?  Yukarıda değindiğim gibi üstelik el alemin hastası olabilirdi. Uykusuzu olabilirdi… Çoluğu çocuğu ve sairi uyuyor olabilirdi. Senin onları rahatsız etmeye ne hakkın vardı.Düğünse senin düğündü? Belki o gün benim hüzün günümdü.? Durum böyle olunca büyük bir zevkle dinledim icra edilen müziği…
              Ben bu köylülerin (Meter’liler) folklora, halay çekmeye ve oyuna yatkınlığını ta o yıllardan bilirim. Çünkü hangi müziği çalsan hemen o müziğin ritmine uygun bir kısım figürleri hep birlikte derhal bulurlar ve oynarlardı. Bu yüzden biz okulumuzda milli bayram hazırlıklarında hiç folklor oyun ekibi çalıştırmazdık.Bayram günleri arzu eden öğrencilerimiz, arzu ettikleri kadar bir güzel oynarlardı! Dilediklerince ve gönüllerince. Ve böylece kutlarlardı 23 Nisan yada 29 Ekim Bayramlarını. (Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı ile Cumhuriyet Bayramımız)
             Bu düğünde de aynı şeyler sergilendi. Büyük bir ustalık, uyum ve itina içinde halaylar çekildi, oynandı, eğlenildi, dinletiler dinlenildi!
             


             İşte Tire’deki  Meter Düğününden Bir Kesit:


             Burada dikkat çeken bir husus daha vardı. O da bizim bildiğimiz düğünlere göre eğlenenle, eğlendirenlerin yer değişmiş olmasıydı.
              Gelinle damat bir ara beş dakika kadar  bir dans edip yerlerine oturdu. Daha sonra kısacık bir daha oyun oynadılar, yine yerlerine oturdular. Düğün sahipleri ise gayet vakur bir tarz  ile sadece gelen misafirleriyle ilgilendiler.
            Halaya katılanlar öyle, gelin damat ve düğün sahipleri falan değildi. Gelen misafirler oynadı. Gelinle damadı ve düğün sahiplerini onlar eğlendirdiler! Ve şereflendirdiler. Hatta onlarla, pek beceremesek de, bizler de halaylar çektik, oyunlar oynadık.
Bu minval üzere ve büyük bir ağırbaşlılık içinde, takı merasiminden sonra düğün bitti. Vedalaşıp, en kısa zamanda tekrar görüşmek üzere oradan ayrıldık. Durum bu olunca hayatımda ilk kez bir düğünü baştan sona seyredebilmiş oldum. Hayatımda en büyük zevk aldığım düğün de bu düğün oldu!
          Bunu anlatmaktaki yegane amacım, bu düğünün bu kitapta işlediğim erdemler konusuyla olan bağlantısıdır.
         Hepimize C. Allah’tan erdemlerle dolu nice yarınlar diliyorum! Aslında bu konular, yani uygar olabilme konusu öyle kolayca izah edilebilecek bir konu değildir. Kendimi bu konunun izahında bir hayli aciz hissediyorum. Bu nedenle de konunun izahında kitap içinde veriyor olduğum fotoğraflardan da yardım alamaya çalışacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder