18 Aralık 2010 Cumartesi

M- Üslubumuza Dikkat Edelim:

            
             M- Üslubumuza Dikkat Edelim:

             Sayın ihlaslı ve coşkulu imam efendiler lütfen…! Sizlerden önemle istirham ediyorum ki camilerimizde vaaz diye konuştuğunuz şeylere biraz daha fazla itina gösteriniz.
Yahu hiçbir şey bilmiyorsanız açın Kuran’ın tefsirini yada mealini; oradan bir şeyler okuyun. Diliniz döndüğünce gücünüz yettiğince millete de biraz açıklama yapın. Böyle yapmanın bir zorluğu yok ki…! Ta fi tarihinden kalma, donmuş değil, edata çürümüş mavalları anlatmaya ne gerek var. Buna niçin ihtiyaç duyuyorsunuz.
           Sürekli bahsediyorum: ‘Dini normalde ve olağanda aramak gerekir.” diyorum. Gerçekten de din olağan dışılıkta aranırsa bu arayış halka fayda vermez. Siz bunun etkili bir yöntem olduğunu sanıyorsunuz ama bu yöntem başta halkı üfürükçülerin, hurafecilerin kucağına atar. Gerçek hayattan ve dinden insanı koparır.
           Geliniz, Kuran ve Peygamber Efendimizi kendi layık olduğu yerlere koyunuz…! Ama sakın ha..! Yanlış yerlere koymayınız.
           Ne mi demek istiyorum.? Yine günlerden bir gün, ağzı laf yapan vaazlarımızdan birisi anlatıyor:
           Gerçi O da ihlaslı. Ama  sadece ihlaslı olmak, başlı başına yetmiyor ki..?! Vaaz efendi konuşurken adeta dinleyenleri dövecek! Üslubu öyle diyelim geçelim. Ama yine de bu üslubun terki gerektiğine işaret edelim. Bu hususta olumlu bir örnek verelim.
             Bizim Torbalı Müftüsü kendi konusuna hakim ve aydın bir kişi… Bu durumu konuşmalarından anlamak rahatlıkla mümkün. Konuşmalarını genellikle ayete ve sağlam hadislere dayandırıyor. Aynı zamanda üslubu da çok tatlı ve mükemmel…
            Geçenlerde kendisini ziyarete gittim. Halkımız adına tebrik etmek, hem de tanışmak üzere… Ve de vaazların bu çerçevede olmasının önem ve yararları üzerine kendisiyle sohbet, bir kısım da vaaz konuları rica  etmek istedim. Lakin sanırım kendimi iyi ifade edemedim. Müftü efendi bana, dini bilgimi geliştirebilmem için Kuran Kurslarını falan önerdi. Ben konuya yaklaşmaya çalıştıysam da bunu bir türlü beceremedim. Nedenini pek kavrayamasam da kendisini beni anlamak konusunda istekli bulmadım.  Bana sürekli kalbi İslam’a ısındırılacaklar cümlesinde bir kişiymişim nazarıyla yaklaşıp durdu. Her defasında sözü, döndürdü dolaştırdı, Arapça’dan ve Arapça yazıyla Kuran okuma öğrenmemin yararlarına getirdi…!
“Ya Hu Hocam, “Ben senin dediğini ta ilkokul 4. sınıftan beri biliyorum; hem nicelerine bizzat kendim öğrettim.” demeye çabaladıysan da yine başarılı olamadım. Bana karşı bilinçli yada bilinçsiz, sergilemiş olduğu bu tavırda, benim İmam- Hatip Okulu yada İlahiyat fakültesi eğitim öğretimi almamışlığımın bir rolü var mıydı bilmiyorum. Yoksa buralara gitmeyenlerin dinini bilemeyeceği yönünde bir ön yargısı mı vardı? Onu bilemiyorum. Gerçi nice okumuş yazmışlarımız maalesef dinimizden biganeydi (habersiz, bilinçsiz)...! Bu nedenle haklı tarafları da vardı. Yine de bunun çözümü öncelikle Arapça’dan Kuran okumayı öğrenmek falan değildi. Sebep her neyse derdimi bir türlü anlatamadım.
Bu arada Hoca’mın başka misafirleri geldi. Ben de izin isteyip kalktım. Bir daha nasip olup gidemedim.
Bak hocam; Buradan sana bir şey diyeceğim ki üzerinde anlaşalım; “Elbet Kuran’ı orijinal haliyle okumanın faziletlerini yadsıyor değilim lakin anlamadan okumak, okumak değil. Hem biz, senin dediğini o yer ve ortamlardan geçen nicelerinin halini gayet iyi biliyoruz…! Nedeni her neyse, bana sergilediğin tavrı da hoş görüyoruz! Siz yine de güzel üslubunuzu koruyunuz! Derlerinizin içeriği aynı şekilde ve ilgili ayetlerle süslü kalsın inşallah…! Ve Allah hepimizin yardımcısı olsun!”
            Dediğim gibi kendisi vaaza başladığında büyük bir zevkle dinliyorum. Çünkü hem üslup güzel, hem içerik. Dayanaklar mükemmel. Hurafe ve hikayeye hiç yer vermiyor. Ayet ağırlıklı yürütüyor vaazı ve nasihatlerini. Allah kendisinden razı olsun…! Dönelim cemaati dövecek gibi konuşan Vaiz’e:
            O da coşkulu ama pek rivayetçi… Ayet veya hadise pek basmıyor. Sağ olsun; bencileyin kendi fikri herkesin fikrinden önemli! Konusu; imamın arkasında namaz kılma adabı:
             “…..İmamdan önce hareket etmeyin.“ dedi. “Bu durum, en hafif ifadeyle nezaketsizliktir” buyurdu.
           İyi, güzel… Ama aklına bir husus geldi ve birden bire celallenerek: “Siz benim öyle dediğime bakmayın…! Bu hususta Peygamber Efendimizin bir Hadisi var…: Namazda imamdan evvel hareket edenler için Peygamber efendimiz; onların başı yevmi kıyamette eşek başı gibi olacak diyor.” demez mi.!? Hayda.?  Sakın  “Bunda ne var?” demeyin...!
          “Be adam sen Peygamber Efendimizden daha mı nezaketlisin?” demek geldi içimden! Ne demiştik efendim?
          Peygamber efendimiz her bakımdan doğru yere konulmalı demiştik..! Bu durum uydu mu şimdi?
          Gerçi ben kendisiyle tanışmam etmem. Yüzünü de hiç görmedim.  Konuşmalarından kendisinin art niyetli olmayıp, kastını aştığını biliyorum. Yada o anın heyecanıyla sözünün nerelere gidip gelebileceğini pek de ayarlayamamış olabilirdi.
           Ancak bu konular hassas konulardır. İrticalen yani içinden geldiği gibi değil de bir ön hazırlık yapılarak, gerekli notlar alınıp, belirli bir çalışma yürütüldükten sonra vaaz verilmesi büyük bir gerekliliktir. Ağzın laf yapması her daim iyi olmaz. Akla geldiği gibi atıp savurmanın camilerimizde yeri olmaması gerekir. O konuştuğunuz makamlar peygamber makamıdır. Halkın karşısıdır. Bunu asla unutmayın! Şunu da buraya bir not düşelim ki:
Kendisi taltifen falanca ilçe müftülüğüne atanmıştır. Doğrusu bizler camilerde azarlanır gibi vaaz dinlemekten kurtulduk. Lakin kendisine gittiği yerde daha iyi hizmetler nasip olmasını C.Allah’tan diliyoruz.
            Yalnız geçenlerde yeni ilçesindeki bir camii yapımına yardım toplamak üzere ilçemize gelmiş… Halkımız da sağ olsun, yardım ediyor böyle şeylere. Kendisine de etti. Yasalarımız çerçevesinde veren versin, toplayan toplasın… Elbet bunda bir mahsur yok.
Ancak burada ifrat bir durum var ki, ona dikkat edelim. O da; Halkımıza, en büyük dinsel hayrın, sanki cami yapımı için yapılan yardımmış zannettirilmesi meselesidir.
             Bilindiği üzere bu durum halkımız açısından bir yanılgıdır. Halkımızın bu yön itibariyle yanıltılması durdurulmalı, en büyük sevabın, en yakınından başlanan olduğu bilinci yerleştirilmelidir.
Bu noktadaki sorun budur. İşin böyle pazarlanması, yaftalanması hadisesidir. Halkımızın bu şekilde  yanıltılmasıdır. Bir de, gereksiz yerlere camiler yapılması ile yapılan camilerin gereksiz biçimde ve aşırı süslenmesi hadisesidir ki, hepsi yanlıştır…! Bu yanlış kanı mutlaka kırılmalıdır. Konu bu şekilde pohpohlanıp pazarlanmamalıdır.
Hem camilerin aşırı süslenmesi hem de işin bu türden pazarlanması yanlıştır. Yapılan yardımın en büyüğü; cami yapımına olan değil, başta kendi evladın ve anan baban olmak üzere en yakınındaki kişilere yapılan yardım ve destektir. Bu durum böyledir.
Bu böyle olmaklık bilinci iyice ve böylece yerleştirilmelidir halkımızın zihnine…! Aksine davranış kesinlikle vebaldir.
Yalnız, “Çocukerkillik”  konusunda irdelediğimiz görüşlerle çeliştiğimiz düşünülmesin! Çünkü yaşı yetip bıyığı biten evlada hiçbir ata yardıma mecbur değildir. Lakin bu yardım yapılırsa en ödülü bol, yani en sevap olanı da budur…! Bu bilinç, daha doğrusu denge bilincine erişmek ve uygulamak çok önemlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder