18 Aralık 2010 Cumartesi

E- Bir Test Yapalım


          E- Bir Test Yapalım

          Yine tekrar ediyorum ki, lütfen sizler de yardımcı olun da, Kuran’ı ve Peygamber Efendimizi örnek alabileceğimiz yerlere koyalım! Bunu yapabilmek için de aşağıda kısaca anlatmaya çalışacağım durumun bilincinde olalım! Bakınız; bahsini ettiğim bu bilince erişebilmemiz için sizlerle küçük bir test yapalım. Bunun için sizlere bir kaç sorum olacak. Böylece küçük bir test yapmış olacağız. Bu soru insanlara sürekli sorduğum ve genellikle cevap alamadığım çok basit sorulardır.
Bu da, en yakınlarımız konumundaki kişilerden olan, 8 kişinin, sadece adıdır. Üstelik bu kişiler, akrabamız falan (civar değil) değil, doğrudan doğruya üstsoyumuzdan (fürumuzdan) olan kişilerdir. Yine üstelik bu kişilerin soyadlarını falan sormuyorum. Sadece adlarını bilmeniz kafidir.
           Bakalım sizler bu kişilerin adlarını bilebilecek misiniz?
1.       Kişi: Babanızın baba taraf dedesinin adı:……
2.       Kişi: Babanızın anne taraf dedesinin adı:……
3.       Kişi: Babanızın babaannesin adı:……………
4.       Kişi: Babanızın anneannesinin adı:………….
5.       Kişi: Annenizin baba taraf dedesinin adı:……
6.       Kişi: Annenizin anne taraf dedesinin adı:……
7.       Kişi: Annenizin babaannesinin adı:………….
8.       Kişi: Annenizin Anneannesinin adı:…………

Adlarını sorduğum bu kişiler sizlere uzak kişiler değildir. Bir başka ifadeyle bunlar; dedelerinizin baba ve anneleriyle, ninelerinizin baba ve annesi konumundaki kişilerdir….! Şu halde soruyu bir de bu yönlü soralım da kafanız iyice aydınlansın… Öyle ya, sorunun bu biçim soruluşu bazılarımıza belki daha aydınlık gelebilir.
1. Kişi: Baba taraf dedenizin babasının adı:………
2. Kişi: Anne taraf dedenizin babasının adı:………
3. Kişi: Babaannenizin babasının adı:…………….
4. Kişi: Anneannenizin babasının adı:……………
5. Kişi: Babaannenizin annesinin adı:…………….
6. Kişi: Anneannenizin annesinin adı:……………
7. Kişi: Anne taraf dedenizin annesinin adı:………
8. Kişi: Baba taraf dedenizin annesinin adı:………

          Beyler, bu küçük teste ne cevap verdiğinizi ben elbette bilemem. Ama ben size bazı hatırlatmalar yapacağım ki testin sonucunu sizler kendiniz ona göre değerlendiriniz.
           -Bir kere bir çok insanın hayatının başlangıç yılları, bu adını sorduğum kişilerin hayatlarının son demleriyle aynı yıllara denk düşmüş olabiliyor. Durum böyle olunca da, sizlerle bu kişilerden bazıları birbirlerinizi  direkt ve aracısız tanıyor olma ihtimaliniz vardır.
           -İlk ihtimal gerçekleşmemiş bile olsa, hayatınızın başlangıcı, onların hayatlarının sonuyla yine de kesişmiş ama bu kesişme yaşlarınızın çok küçük olduğu bir döneme denk düştüğü için onları hatırlayamayabilirsiniz.
           -Sözünü ettiğim kesişme olmasa bile onlar sizler doğmazdan çok kısa bir süre önce ahrete intikal etmiş olabiliyorlar.
          - En kötü ihtimal onların vefatıyla sizlerin doğumu arasında çok olsun, 10, 15, bilemediniz 25, 30 sene kadar bir zaman aralığı olabiliyor. Hepsi bu. Başka değil.
           Emininim bu testin sonucu sizler açısından ve bir çok cepheden oldukça manidar olacaktır. Ama ben sadece bir zümre insana bir hatırlatmada bulunayım da bu hatırlatma yetsin…! Ötesini siz kendiniz elbet bulursunuz.
         Benim yapacağım hatırlatma: Özellikle  mal biriktirip, biriktirip de kendini kurtulmuş sananlara ve üstelik torunun, torununu dahi bu yoldan  kurtarmaya kalkanlara olacaktır.
Be adam bak! Sanırım ki sen, yukarıda sana sorduğum bu kişilerden çok azının adını bilebildin. Belki de hiç bilemedin. Senin torun seni ne bilsin.? Torunun çocuğu hatta torunu ne bilsin…! Ha bir de bilsin; velev ki sen bilmiş olabilesin.! Bu bilmek ne yazar ki? Bu  dünyaya ve gelip geçiciye dönük çabana değecek mi bu bilmek? Düşün bunun üzerinde, duyurulur.!
            Buradan konunun bir başka yönüne işaret edeceğim:
            Hem yaşam aralığımızın hem de kan bağımız bu kadar yakın konumdaki üst soyumuz olan bu insanların isimlerin dahi doğru dürüst bilemiyoruz!
            O zaman şu hadis ilmiyle buradan bir bağlantıya geçelim:
-Peygamber Efendimiz, Hadis denilen sözlerinin yazılmasını yasaklamadı mı?
            -Peygamber efendimizin vefatından sonra yazılmaya çalışılan yada yazılan bir kısım hadisleri Haz. Ömer halifeliği döneminde yaktırmadı mı?
             -Peki sizlerin bahsini ettiğiniz hadisler ne zaman toplanıp yazıldı?
             -100 sene sonra mı; 200 sene sonra mı?
              -Peki bunca sene bunları bir toplayan oldu mu, olmadı mı?
              -Toplayan olduysa toplanan sayfalar nerede? Sayfa falan yok, toplayan olmadıysa neden toplanmadı ?
             -Yoksa ilk toplayanlar Peygamber Efendimize muhalefeten mi topladı bunları?
             -Yani gayri meşru yoldan? Yani bir kenara yazıp da sakladılar mı? Yoksa kulaktan kulağa aktardılar mı? Yazdılarsa örnekleri nerede… Yazmadılarsa kulaktan kulağa aktarımın sıhhati nerede?
Hem en büyük hadis aktarım ve yazdırım uzmanlarının başında gelen Ebu Hureyre R.A. ne zaman yaşadı? Peygamber Efendi’mizin kurduğu Medeni Devlet’ini yıkıp yerine Arap ırkçısı Emevi İmparatorluğu’nun kuran Muaviye ile oğlu Yezid’in en parlak dönemleri O’nun da en parlak dönemi değil mi? Efendimizin torunu Hüseyin Efendimiz, 72 tane ehlibeyt (Peygamber Efendimiz Ailesi) mensubu ve dostlarıyla birlikte Kerbela’da katledilirken yaşamadı mı altın çağını? Bu cinayetler siyasi değil miydi?
Allah’ü Teala  Peygamber Efendimizin Kuran’ı tebliğ ücretinin bir parçası olarak O’nun ehlibeytinin sevilmesi ve korunması görevini ashabına ve ümmetine, yani hem onlara hem bizlere yüklemedi mi?
Peki o dönemin  bahsini ettiğimiz bu güruhu, güya “İç karışıklık yaşanmasın.” bahanesiyle sözünü ettiğimiz siyasi katillerle uzlaşma yolunu tutmadılar mı?
Medeni Devlet yıkıldıktan sonra, yıkanlar tarafından O’nun yerine getirilen ırkçı ve gelenekçi devlet ile varılan bu uzlaşma sonucunda din artık siyasetin bir kurumu şeklinde kullanılma yoluna girmedi mi? O zevat bu cepheden kusursuz mu? Anlattığım  iş ve işbirlikçilerin güvenilirliğini sizlerin vicdani takdirlerinize bırakıyorum.
Bir şu var ki  hadisleri toplayıp kitaplaştıran alimler ne zaman yaşadı? 150- 200 sene sonra değil mi? Bunların kulaktan kulağa toplandığı zaten açık değil mi?
            -Peki, onca zaman geçtikten sonra toplanmışsa, bu tür bir toplanmayla elde edilen hadislerin doğruluğuna nasıl güvenebiliyoruz?
            -Hani sen, sorduğum kişilerin adını bile doğru dürüst bilemedin…! Peki senin konumun konu hadis toplayıcılarından daha mı zor?
-Hem hadislerin toplanmasında gösterilen itina hakkında öyle hikayeler anlatıyorsunuz ki akıllara zarar….
Yahu biraz mantıklı olalım. O, binlerce hadisi senin dediğin yöntemlerle toplama işine değil bir kişinin ömrü, bin kişinin bile ömrü yetmez. Yahu matematik ve mantık bilimi ne için var?
- Hem bu hadis toplama işi bir ekip çalışması şeklinde falan yapıldı da biz mi duymadık ?
-Hem öyle bir ekip çalışması yapılmış bile olsa sen babanın dedesinin adını dahi bilemezken  yüzyılı aşkın bir süre kulaktan kulağa aktarılarak gelen bilgilerin sıhhati ne olabilir ki? Sizin, hadis dediğimiz sözlerin gerek Peygamber Efendimiz, gerekse dört halife dönemlerinde toplanıp yazılmasına niçin engel olunduğu sorusuna verdiğiniz bir cevap var ki o cevabı burada irdeleyeceğim. Güya bu sözler Kuran’la karışmasın diyeymiş…(!?)
Yahu bunu gerçekten aklınız ve mantığınız kabul ediyor mu? Bu cevabınız hakkında hiç kafa yoruyor musunuz? Yoksa ardını önünü düşünmeden öylesine söyleyip geçiyor musunuz?
Sizin dediğiz tez, verdiğiniz cevap doğru olsa, bu hadislerin toplandığı zamanki ve Peygamber Efendimizin kurduğu devleti karşı bir hareketle yıkan, Mekke site devleti yöneticileri konumundaki Ümeyye oğulları soyu, Ebu Süfyan torunu Muaviye’nin  kurduğu Emevi Saltanatı’nın devlet yöneticileri ve o zamanki dinsel alandaki bilim adamları peygamber efendimiz ve ashabından daha akıllı, daha mahir olmuş olmaz mı? Demek, gerek Peygamber Efendimizin, gerek dört halifenin, gerekse peygamber efendimizin en yakın dostları ve dava arkadaşları olan ashabının Kuran ile peygamber sözünü ayrı ayrı muhafaza etmeye, birbirine karıştırmamaya gücü yetmiyor, aklı ermiyordu? Öyle mi diyorsunuz? Bunu diyorsanız büyük bir vebal altındasınız…! Bunun böyle anlaşılmasına sebebiyet vermeniz dahi büyük vebaldir; bunu iyi biliniz. Aklınızı başınıza alınız, kantarın topuzunu kaçırmayınız! Ayrıca evrensel nitelikli bir dini, Arap milliyetçiliğine ve örfüne falan kurban vermeyin; Kuran’a dönün!
Söylediğiniz sözde tek bir doğruluk payı var; demek ki ayetle hadislerin sırf o zaman için değil, her zaman için birbirine karıştırılmasında sakınca ve karıştırılmama gereği varmış. Daha doğrusu bu sözlerin Kuran’ı çarpıtmada kullanılması sakıncası varmış. Demek ki bu savunmanızla kendi yorumunuzu değil, bizim yorumumuzu destekler konumda olmuş oluyormuşsunuz. Şu halde ben hadis reddediyor falan değilim, sadece uydurma hadisler kullanılarak Kuran’ın açık hükümleriyle genel ruhuna aykırı yorumlar yapılmasına  karşı duruyorum!
Şunu da iyi biliniz, Peygamber Efendimiz Kuran’ı en iyi anlayan insandır. İşte bu nedenle Yaşayan Kuran’dır. O asla Kuran’ın açık hükmüne ve ruhuna aykırı söz söylemez. Böyle uydurma sözlerle, güya batini manalarla Kuran’ın çarpıtılacağını bildikleri içindir ki onlar, bu hadis toplama işini yasaklamışlardır. Bunu böylece kabul edelim ve bu konuda daha dikkatli yorumlar yapalım. Çünkü başka türlü kabuller aklı ve mantığı çıkmaza sürüklüyor, unutmayalım. Ben anlattığınız yöntemle hadis toplama işinin neticesinin ne olabileceği hakkında bir misal daha vereyim de fikir edinelim:
           Öğrencilerim bilirler: Sınıf öğretmenliği yaptığım yıllarda, sınıfta fısıltı oyunu diye bir oyun oynardık. Ve çok gülerdik… Bu oyunu oynamak için kendim çocukların gözü önünde ama ne yazdığımı onların anlayamayacağı şekilde bir yere, bir kelime yazardım. Sonra ilk sıradaki öğrenciyi çağırır ona okuturdum. O da okuduğunu yanındaki arkadaşının kulağına yavaşça söylerdi. Bu şekil üzere, o kelime söylene, söylene sınıfın son sırasındaki  öğrencisine erişirdi.
            Tabi ki yanlış duymuş olan cezalandırılırdı. Bunun için  kimin  ne duyduğu sondaki öğrenciden başlanmak suretiyle sorulur, başa doğru gelinirdi. Öyle kelimeler duyulmuş olur ve telaffuz edilirdi ki, gülmekten kırılırdık… Başa doğru geldikçe kelimeler faklılaşırdı. Hepsi birbirinden ilginç ve çok sayıda gülünç kelimeyle karşılaşırdık. Nihayet ilk öğrenciye sıra geldiğinde, kelimenin doğrusu ortaya çıkmış olurdu.  Bu arada yanlış duymuş ve aktarmış olan öğrenciler, yine sınıf öğrencilerince yöneltilen bir kısım taklidi cezalarla cezalandırılırlardı.
           -Bakınız bu oyunda bile, eğlendirici de olsa bir ceza söz konusuydu.
           -Sizin övdüğünüz hadis toplama yönteminin, ortaya çıkarmış olduğu yanlışlıkların, art niyetli sorumluları hakkında da, bir cezalandırma olacağı muhakkaktır. Bunu unutmayalım. Bu anlatımlardan, maksat çoktan hasıl olmuştur. Fakat maksadımız aşırı sert anlaşılmasın.! Asıl demek istediğimiz şey şudur:        
           Elbette sağlam hadislerin olduğu muhakkaktır. Lakin bunların sayıları abartıldığı kadar yüksek olmamalıdır.Yukarıda anlattığım gerçekler karşısında Kuran, değil başka şeylere, hadis denilen sözlere dahi dayanılarak, gerçek ve açık anlamlarından çarpıtılmamalıdır. Yani hadis denilen sözler Kuran’ın ana mantığına uyuyorsa kabul edilmeli, uymuyorsa reddedilmelidir.
           Yoksa hadis böyledir diye, Kuran çarpıtılma yoluna gidilirse, o zaman sıkça eleştirdiğiniz, “kitap ve din bozucu,” diye nitelediğiniz sair ehli kitaptan, yani Hıristiyan veya Yahudilerden hiçbir farkınız olmaz. Aslında durumun tam da böyle olduğunu söylemek mümkündür.
Ne mutlu ki Kuran apaçık ortadadır.
             Ne yazık ki biz O’nu yani Kuran’ı pek ortalarda göstermiyoruz. Onu yücelere, erişilmezlere ve anlaşılmazlara taşımız. Halkın anlayabilmesi içinse önüne bin bir engel çıkarmışız.Vah bize; yazık bize!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder