16 Aralık 2010 Perşembe

B- Delikanlılığa Bak….:


          B- Delikanlılığa Bak….:

          Hep anıyorum, öğretmen olarak ilk görev yaptığım yer, biraz sonra kendime konu edinecek  olduğum Ağrı, Tutak, Damlakaya (Meter) adında bir Kürt köyü idi.
         Bu köylüler konuştuklarında doğru konuşurlar, art niyetsiz ve cesaretle insana eğriyi doğruyu söylerlerdi. “Seviyoruz.” Dediklerinde bunların öyle bir art niyet yada çıkarları falan yoktu. Gerçekten sevmiş olduklarına söylerlerdi bunu. Öbür türlü de güzellikle uyarmayı bilirlerdi.!Ağır başlı vakur insanlardı. Hatta bu “vakur” kelimesini ilk kez orada duyduğumu her zaman söylerim..!
          Asla şirretliği sevmezler ve yapmazlardı. Kötüye ve kötülüğe de asla boyun eğmezlerdi. Hakkı ve kendilerini koruyup kollamasını iyi bilirlerdi. “Yaparız.” yahut da  “Yapacağız.” dedikleri bir işi de Allah’tan bir mani olmadıkça, mutlaka yaparlardı. Birbirlerini severler, dayanışıp yardımlaşırlardı. İleri görüşlü ve aydın fikirli akıllı ve çalışkan insanlardı. Bunların bahsini ettiğim bu karakterini o çevre hep bilirdi. Tutak’a ilk varışımda, vardığım gibi köylülerden, Mecit Amca ile şu an adını hatırlayamadığım ama o vakit askere giden oğluyla karşılaşmış ve hemen oracıkta tanışıp kaynaşmıştık. köylülerden bir gurup insanın birazdan oraya geleceğini onlardan öğrenmiş ve beklemeye başlamıştım. Şöyle etrafıma bir bakınmıştım:
Yola paralel, karşımda şöyle kocaman bir nehir!? Fırat’ın kollarından, koca Murat Nehri akıp gidiyordu…
         Önümde koca nehir, üzerinde bir köprü ki hayatımda öyle uzun köprü görmemiştim. Köprünün ilerisinde de Tutak görünüyordu. Bizden tarafta ise  asfaltın gerisinde sadece  Duri’nin petrolü, kahvesi ve bakkalı vardı. Hatta Mecit amca ve oğlu ile Duri’nin kahvesinde biraz oturup onların ikram ettiği çayları içmiştik. Bu arada Duri de gelmiş, onunla da beni tanış etmişlerdi.




                      Murat Nehri Üzerindeki Tutak Köprüsü:


Mecit Amca ve oğlu bana: “Ora’da yani Duri’nin petrolünde beklememi” tembihleyip, Duri’ye de beni emanetleyip, “Bana yardımcı olmasını” söyleyerek, kendileri oğlanın askere gönderilmesi işini bitirmek üzere Ağrı’ya gitmişlerdi. u arada beklerken, merakımı celbetmiş olan Murat Nehri üzerindeki köprüyü gidip adımlamıştım….! 246 adım mıydı, yoksa 346 mı, veya daha mı fazla…? Doğrusu hatırımdan çıkmış. Lakin çok uzun bir köprü idi. “Köylüler gelip dönerlerse gidemez orada kalırım.” diye düşünmüş Tutak’ın içini gezmeye gidememiştim. Hem zaten ileride görecektim, buna zamanım vardı… Aceleye de gerek yoktu…
Dönmeliydim ve döndüm. Çünkü köye o günün şarlarında başka gidiş olanağı yoktu. Yaya gitmek içinse köy, 15-20 km. kadar uzaktaydı. Üstelik de elimde  koca bir valiz dolusu eşyam vardı.
Kocaman bir valiz dolusu dediğimi iyi anlayın!? O zaman için, o valizin içindekiler benim yegane eşyamdı!
Sonra daha çoklarını da gördük ama dünyadan zevk almak hususunda pek faydasını görmedik! Arif olanlara duyurulur.!
İşte köye gitmenin anlattığım zorluğu karşısında, o köprüyü adımladıktan sonra, Duri’nin Petrolü’ne hemen geri döndüm. O zamanlar Nehr’nin karşısında Duri’nin Petrolün’den başka hiçbir yapı yoktu. Şimdilerde yapılaşmanın aynı yöndeki ta Kuştepe’ye kadar vardığını, her yerin dolduğunu ve oraların çok güzel olduğunu söylüyorlar…! Gidip görmeyi çok istiyorum; burnumda tütüyor oralar doğrusu!
                         *****************************
          Biraz sonra petrole bir traktör geldi. Aman Allah…! O da neydi? Traktörün üzerinde yani römorkunda 10-15 kişi vardı.! Vardı var olmasına da hepsi de eli mavzerli kalın bıyıklı, iri yarı adamlar! Doğrusu şaşırdım! Bu şaşkınlığım, mavzerlerden yada mavzerli adamlardan korktuğumdan değildi?
          Ben Bozkır’lıyım. Evvel Allah, böyle şeylerden pek korkmam. Bozkır’ı her yer pek bilmese de İstanbul evvelden beri iyi bilir demiştik hani, “Sabır Bozgunu” adlı kitap çalışmamızda.!? Bozkır’lılar için; “Suyu ve toprağı sert, insanı mert derler.” diye…
          Bozkır adı, kıraçlığından gelmez; kitabımızın başlangıcında gerek kendimizi, gerek köyümüzü tanıtan “54 yıldan Bir bakış” başlığı altında verdiğimiz fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere Ora’sı yeşilin içinde bir yayladır.! Bu ad, o bölgede yaşayan ve öz be öz Türk boylarından olan, Bozkır Bey ile Bozkır Oymağı’ndan gelir.! Boz+kır=Bozkır, emir kipli fiillerden oluşan bileşik isimdir. Boz=yen, düşmanı yen - kır=yok et, ortadan, kaldır, düşmanı ortadan kaldır, yani “Düşmanı yen ve yok et.” anlamınadır Bozkır.! 
           Dediğim gibi Bozkır’ı, İstanbul ve Osmanlı Hanedanı gayet iyi bilir… Çünkü padişahların yakın korumalığını genellikle Bozkır Oymağı’nın yiğit insanları yapmıştır da ondan.!
            Hatta, İkinci Viyana Kuşatması’nda bu oymak, 10 bin şehit vermiştir! Hala da Bozkır’ın en yoğun ilişkisi İstanbul iledir! Durum böyle olduğu içindir ki ben, kendimi bildim bileli silahla haşır neşir idim. Ölünmesini öldürülmesini çok görmüş, çok iyi bilirdim. Aslında Doğu Bölge’mizin adı vardı... Asıl Teksas’tan gelen bendim.!
            Beni şaşırtan şey gördüğüm manzaranın ürkütücülüğü  fülün değel, ellerinin  mavzeriyle  bunca adamın ilçeye kadar gelmesini gerektirecek işin ne olabileceğiydi?
             Duri bana onları işaretle, “İşte senin köylüler geldi.” dedi. onlara da beni haber verdi. Gelenlerin bizim köylüler olduğunu öğrenmek hayretimi daha da artırdı. Her neyse; “hoş beş” edip tanıştık. Sözün burasında, Duri Abi sağ ise uzun ve hayırlı ömürler, Hakk’ın rahmetine kavuştuysa Rabb’imden kendisine cennetler diliyorum.
             O sıralar Ora’ların tam da harman zamanıymış, varillerle mazot almaya gelmişler.
Neyse, işlerini bitirdiler, beni de yanlarına aldılar; düştük yola? Ha, beni traktörün önüne, yani sürücünün yanı başında ve teker üstündeki torpilli yere oturttular!Düz yollardan değil, dolambaçlı yollardan, tarlalardan gittik. Meğer o dönem, Oğlaksuyu (Milan) denilen komşu köy ile kavgalıymışlar. Tedbiren öyle gelir giderlermiş ilçeye…
            Ha..? Ayrıca onların sürekli dirlik ve nizamdan yana olan tavırları her zaman destek görmüş oradaki devlet erkanından. Dolayısıyla biraz hoşgörülü bakmışlar Onlar’a. İşte buradan da cesaret almışlar mavzerle gelmeye ta Ora’lara!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder