17 Aralık 2010 Cuma

P- Özveri mi, Taviz mi?


            P- Özveri mi, Taviz mi?

Bir annenin yada babanın (Adı anne baba olanların değil…) çocukları için yaptığı fedakarlıklar elbette erdemdir.
Kim bir anne yahut babadan; “çocuğunu sokağa atmasını” isteyebilir? Peki ama, bunları yapan yada tavsiye eden yok mu? elbette ki var…! Peki bu tavsiyeyi yapanlar da, bu tavsiyeye uyanlar da erdemlilik etmiş olabilir mi ? Gerekçe ve mazeret bulmak kolaydır. Zaten bu kolaycılığın arkasına sığınmak, her erdemsiz insanın birinci kaçış yoludur.
           Anne baba davranışlarını herkes bilir. Hatta evlat davranışlarını da…
            Bu konuya biraz olsun  “Çocukerkil” aileler konusunda değindik. Konuyu fazla detaylandırmadan, ana baba fedakarlığını bir kenara bırakıyorum. Ve size farklı bir özveri örneği verme yolunu tutuyorum.
             Alın size, güzel bir örnek bence; kendisi aslen bizim köylü olup, ana tarafımın amca çocuklarından, “Adanalı Türküsü”nü” çok güzel çalıp söylediği için  kendisine “Adanalı” lakabı verilen Rahmetli Adanalı Halil’in oğlu Halil Bulut’un ufacık bir davranışını anlatacağım burada size.
           Oğul Halil bulut babasını pek hatırlamaz. Çünkü babası o henüz çok küçükken rahmetli oldu. 1973 yılı itibariyle ilkokul 4. sınıfa kadar okulunu, bizim Konya, Bozkır, Yelbeği Köyü’ndeki Çatak Üniversitesi’nde okumuştur. O yılın yazında kendilerini ailece Torbalı, Çapak Köyü’ne ablası ve eniştesi getirmiştir. Nihayet ilkokul eğitimini Çapak İlkokulu’nda tamamlamıştır. Okul bitince de bir meslek sahibi olabilmesi için Torbalı, Dirmil (Korucuk) Köyü’nde bir fırına verilmiştir.
           Sebatlı ve sabırlı çocuktur. Alçak ve saf gönüllüdür. Saygılı ve yardımseverdir. Çirkeflik yapmaz. Haksızlığı da sevmez. Evvel Allah elinden geldiğince haksızın hakkından gelmesini de bilir hani.! Ayrıca kanaatkardır. Benim milletimin fedakar ve cefakar evlatlarından birisidir. Tam bir zengindir. Gönül zengini! Buldukça yiyen,  yedikçe de  acıkanlardan biri değildir.
Kısaca ülkemezi sırtlayıp götüren erdemli kişilerden biridir. Allah kendisinden razı olsun; namazını niyazını da asla aksatmaz.
            Kendisi Torbalı fırıncıları içinde bilinir ve sevilir. Dürüstlüğü, halka uygun biçimdeki davranışlarıyla örnekliği sayesinde oluşturduğu öğreticiliği sonucunda O’nu fırıncılar camiası içinde  “Hoca “ lakabıyla anarlar ve bilirler. Yukarı ikinci paragrafta andığım:
“Buldukça yiyen ve yedikçe de acıkanlar” yok mu.(?) Onlar ve hepimiz şunu iyi bilelim ki bu “buldukça yiyen,yedikçe acıkanların” durumu; C. Allah’ın Kutsal Kitabı’nda bir cehennem yiyeceği olan zakkumu yiyenlerin / yiyecek olanların hallerini tanımladığı halin bu alemdeki temrini yani alıştırmasıdır. Bu alıştırma burada yapılmaktadır ki;
Cehenneme gidilebilsin. Başka bir deyişle bu dünyada, “Buldukça Yemek, Yedikçe Doymamak/ Acıkmak” şeklinde geliştirilen ve kazanılan eylemle cehennem’deki Zakkum Ağacı’ndan yemenin hem adayı hem de ustası, yani doymaz nefs’in kölesi olunmuş olunur.
           Burada; Pir Sultan Abdal’ın çoğumuzca bilinen, o meşhur; “Cehennem dediğin yerde ateş yoktur. Herkes ateşini buradan götürür.” dize yada özdeyişini hatırlayarak gerekli bağlantıyı kurmak gerekir.
            İşte sen, ruhunu, bu dünyadan öbür dünyaya, buldukça yiyen, yedikçe de acıkan bir ruh olarak götürürsen ki, bu ruh nefsin esir aldığı bir ruhtur. Böylesi bir ruhun öbür dünyadaki alacağı hal ve şekil de budur.
Bu neticenin hasıl olması mutlak bir yasanın gereğidir. Ola ki Rabb’im affede! Şu doymak bilmez arzularımızı terk etmek zorundayız. O arzular zaten bizim dünya hayatımızı mahvetmektedir. İş bununla kalsa iyidir. Bu yol cehennem yoludur. Oradaki Zakkum’un başına götürür insanı ve maazallah daha büyük doymazlıkları yaşamak zorunda kalabiliriz.
 Bunu akıldan hiç çıkarmayalım.! Dönelim bizim Fırıncı Halil Bulut’a: Geçenlerde bizim fırıncının (Kendisi fırın isçisidir. Patron falan sanmayın) evine birkaç “tanrı misafiri” gelir. Buyur ederler yemeğe. Bizim Halil, Konya’lı değil mi (?), sever biraz ekmeği hani. Ama bir de bakar ki ekmek evde biraz az gibi, aklınca. Ne yapsın Halil’im ? Bırakıp dışarıya gitmeyi de ar edinir! Hep birlikte otururlar sofraya.?
Halil kararını vermiştir kendi iç dünyasında.! Yemeği yerler ama ekmekten bir lokma dahi koymaz ağzına. Ekmek nihayet herkese yetmiş, hatta biraz da artmıştır. Yemek yeme işi biter; sofra kaldırılır. Biraz sonra yavaşça gider mutfağa ve hanımından biraz ekmek ister!
            Hanımı şaşırır..? “Yahu “Halil Bey, sen sofradan daha şimdi kalkmadın mı?” der. Halil durumu kısaca açıklamak zorunda kalır. O gün bu gündür hanımı, durumu anlatır ve güler.! Haydi bakalım bu küçücük ve basitmiş görünen olay nedir? Ve bize neler anlatır.? Bizim Halil saftiriğin teki mi? Yoksa bu davranış, ince ruhlu bir insanın halini gösteren yüce bir erdemin, küçücük bir yansıması mı? Elbette durumun takdiri sizlere aittir?
           Gerçek yurtseverler, dürüst insanlar taviz vermeden, duraksamadan ve her zaman erdemden yana olmak durumundadırlar. Görev onlarındır.Misyon onlarındır. Bu görevin ifasında umutsuz olunamaz.
            Sözün burasına önemine binaen bir şey eklemek isterim ki; Mevlana’nın “Göründüğün gibi ol, yada olduğun gibi görün.” dediği gibi ben de, “Bir insanın kendi üzerindeki ilk görevlerinden birisi de öz ve söz birliğini sağlamaktır.” diyorum. Art niyet taşımak, sahtekar olmak aslında hiç de zor olmayan bir durumdur. Bir matah ve marifet değildir. Öz ve söz birliğini sağlamak önemlidir ve erdemdir. İnsan inandığını konuşmalı, inandığı şeyi yapmalı, yaptığı şeye de inanmalı. Yalancının mumu elbet yatsıya kadar yanar, hatta bazen yatsıyı bulmaz bile… Lakin bir de “At çamuru, izi kalır.” Meselesi ve art niyet taşıyanların iyi niyetli insanları kirletme konuları vardır ki Allah hepimizi öyle olmaktan ve onların şerrinden korusun.! Yukarı “Değer Yargılarımızdaki Çarpıklıktan Örnekler:” başlığı altındaki tüm anlatımlarımızın sonucu olarak;
            İyi bir matahmış gibi değer verdiğimiz, ahlaksızlıklarımızın bulunduğuna, hem de bolca bulunduğuna işaret etmek isterim. Elbette o şeyin kötü olduğunu bilmek ve bilerek yapmak bir başka konudur. Benim işaret etmek istediğim şey, orada iyi bir değermişçesine duran ahlaksızlığı iyi bir ahlak zannıyla ve çekinmeden top yekun uygulamamızdır ki bu çok fena ve toplumu çürütücü bir durumdur. Bu türden yargılar tesbit edilip yok edilmesi, yerine olumlu olanlarının ikamesi zorunludur. Aksi halde toplumsal çürüme durdurulamaz.!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder