19 Aralık 2010 Pazar

D- Bedenci Ulvi


D- KİTABIMIZIN ANA DAYANAKLARINDAN BİRİ OLAN, İVRİZ’DEYKEN KENDİSİNE “BEDENCİ” DEDİĞİMİZ, SINIF ÖĞRETMENLİĞİNDEN EMEKLİ, ALAYDAN YETİŞME KOLEJ ÖĞRETMENİ, BİZİM ULVİ DURMUŞ’UN ÖĞRETMENLİĞE VE KİTABIMIZA BAKIŞI:
  
Sevgili  dostum Mehmet,  
            Kitabında  bana da yer  verdiğin için teşekkür ediyorum!
“Çürüme” adlı kitabında, benden söz ettiğin bölümün başında; “Öğretmenliğin görevden ziyade yetki” olduğunu vurgulamışsın. Bunu tüm öğretmen camiasının doğru anlayıp  elindeki  bu önemli  yetkiyi  doğru kullanmasını  gönülden arzu ediyorum. 
Ben bir öğretmeni, özellikle de sınıf öğretmenini  hep bir tıp doktoruyla karşılaştırıyorum:
Nasıl ki çok meşhur da olsa hastasına yanlış teşhis koyup yanlış tedavi etmeye çalışan bir doktorun hastası iyileşmez, hastalığı ilerleyebilir, hatta ölebilir yada hasta sahibi onu kurtarmak için başka bir doktora gider, sonradan gittiği doktor doğru teşhis koyar ve hastayı doğru tedavisiyle sağlığına kavuşturabilir. İşte aynen öyle…
Ancak bu örnekte ölen yada sağlığına kavuşan sadece bir kişidir. Öğretmenin yanlış tutumunun sonucu  oluşan ve oluşacak olan zararlar bence çok daha vahimdir. Onun yaptığı yanlış koca bir sınıf…? Bunu bir de yıllarla çarpınca da kocaman bir insan topluluğu çıkar karşımıza...! Sonucun vahametini millet olarak ne yazık ki sıklıkla görüyor ve yaşıyoruz… Ancak tedbir alan nerede…?
               Öğretmeninin “hadi ulan ,beceriksiz herif” aşağılaması; pek çok çocuğun eğitim ve öğretim hayatını bitirilebileceği gibi, bu yolla, kendisiyle ve yaşadığı çevreyle barışık yaşayabilecek nesillerin de önüne koca bir kaya konulmuş olabilir. İşin kötüsü herkes bu kayayı aşma gücünü ve cesaretini gösteremeyebilir…!
Senin, “ Tam ortada durduk; her yöne baktık. Tuttuk bir de her yönden baktık.” sözünle ne çok şeyi ifade ettiğini umarım ülkemizin geleceğine katkı sağlayacak her fert anlar…!
Eline, diline ve yüreğine sağlık diyor, attığın bu güzel adımla topluma ışık olmanı diliyorum…!                                                                                              
                        
                               (Güya Emekli, Gerçek Bir Öğretmen):
                                      Ulvi DURMUŞ 

Ulvi, kardeşim;
İnan ki sana nasıl hitap edeceğimi de hakkında neler yazıp, nasıl teşekkür edeceğimi de bilemiyorum...?
Öğretmenlerimden, daha doğrusu şahsıma dönük öğretmenlik yapmış olan hocalarımdan biri de sensin. Her türlü tavır ve davranışınla senden çok şeyler öğrendik. Başta ben…!
Senden öğrendiğim şeylerin öncelik sırasını elbette hatırlayamıyorum. Lakin önem sırası aklımda… Öyleyse söze oradan başlayayım…
Yani “Allah-ü la’ dan” gireyim. Ayet-el Kürsü’den yani.
Bu kitabın bir yerlerinde, “Allah-ü la’ yı” çocuklukta senden, senin ağzından öğrenmiş olduğumu yazdım sanıyorum…
İnşallah O’nu sıkça okuduk. Anlamı da hatırımızda…
Senin bu öğretini “Gurbetteki Vekil” adlı kitap çalışmamızın “Kader” konusundaki açıklamalarımızda kendimize dayanak edindik. Ve kitabı Ayet-el Kürsü’den aldığımız feyzin üzerine dayandırdık. Senden, açıktan açığa “Çürüme” adlı kitap çalışmamızda bahsetmiş gibi görünsek de asıl itibariyle “Gurbetteki Vekil” adlı çalışmayı tamamen senden öğrendiklerimizin üzerine kurguladık. Dolayısıyla adın içinde geçmese bile biz seni asıl orada anlattık.
Ve hatta seninle ilgili bölümler evvela o kitabın içindeydi. Senin konuları “Çürüme” içine sonradan postaladık..(!)
Tabii ki, orada senden öğrendiklerimizi ileriki yıllarda edindiğimiz hayat tecrübelerimizle bir hayli geliştirdik. Katılırsın katılmazsın bilmiyorum ama biz orada;
“Nihai yaratıcı ve işlerin olur vericisinin” Allah olduğunu, O’nun genel uygulamasının ise, geleceği “kul” davranışına göre şekillendirmek biçiminde tezahür ettiğini kanıtladık. Dolayısıyla ve bu anlamıyla; “Kendi ellerimizle yarattığımız kader…(!)” lafının doğruluğuna biz de katıldık….
Böylece, özellikle okumuş yazmış kesim arasında sıklıkla rastlanan, dininden kopmamış ama “kader vb.” bir çok konuda kafası karışmış insanımızın soru ve sorunlarının, kafalarındaki karmaşanın belki de önemli bir bölümüne açıklık getirdik.
Yukarıdaki görüşlerine harfiyen katılıyorum.
İlave olarak da;
Çocuklarımızı, güya “eğitim öğretim” adına yarış atına çeviren, onların çocukluklarını yaşamalarına fırsat vermeyen zihniyet, değer yargısı, ortam, olgu ve oluşlarla “Meğer bizler paranın üzerinde oturuyormuşuz da haberimiz yokmuş… vb.” teranelerle, eğitim öğretimi ticari bir meta haline getirenleri de şiddetle kınıyorum…
Bu teşekkürler bölümünün başına koyduğum kendi ilkokul öğretmenlerimle ilgili kısacık açıklamam bunları izaha yeter de artar bile.
Bahsi geçen öğretmenlerime elbet teşekkür edildi ancak o yazıların oraya sırf teşekkür için konulmadığı da biline..!
            Kardeşim Ulvi;
Sözü uzatmayacağım. Ta çocukluğumuza dayanan, hala da süren bana dönük teveccühlerin, insanlığa ve erdeme dönük tüm davranışların için Allah senden, aileden ve cümle inananlardan razı olsun…! Allah’a emanet olunuz…!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder