17 Aralık 2010 Cuma

c- Boşa Giden Dümen:


c- Boşa Giden Dümen:

Selim beni bir türlü anlamak istemedi. Belki anladı,
dediklerimi  uygulayamadı. Bak Selim, bilirsindir? Benim eski ofisim İzmir Konak’taydı. Evim de İzmir,Buca’da…
             Mahallemizde bir Demirci Hasan vardı… Mahallemize de yeni bir camii yapılmaktaydı. Hasan da o caminin, cami yaptırma derneğinin yönetimindeydi.
            Hikayenin detaylarını unutmuşum ama; Bir gün Hasan’ın dükkanına bir adam gelir… Çok zengin ve yardımseverdir… Yardım yapılacak yer aramaktadır. Hasan kendisine önder olur. Camii için azda olsa öncelikle bir kısım ayni (eşya mal) yardım alınır?
Sonra adamın yazlıkları falan vardır. Oralara yapılacak demir işleri de vardır. Ta oralara birlikte gidilir ölçüler falan alınır. Bu arada Hasan’a bir kısım kaparo  falan da verilir. Nihayet adamın yurt dışından döviz olarak parası falan gelmiştir, gidilip çekilecektir. Oradan da gidilip yüklü inşaat işleri için demir falan alınacaktır. Birlikte giderler İzmir’in ta Alsancak’ındaki ta falanca bankanın, falanca şubesine…
Hasılı günlerce değil, haftalarca süren bir ahbaplık(!) Oh ne güzel(!)
Yanlış hatırlamıyorsam o yıllarda bankalara yurt dışından gelen döviz derhal ödenmezdi. Türk parası almaya kalkanlardansa bir hayli vergi keserlerdi.
Adam Hasan’ı bankanın bekleme salonunda bir banka oturtmuş, parasını çekebilmek için yukarı aşağı çırpınıp duruyormuş. Bir ara Hasan’ın yanına gelmiş ve demiş ki; “Yahu Hasan, verecekleri döviz olarak bütün para… Fakat o para benim alacağım paradan yüksek çıkıyor. Ellerinde de bozuk döviz yok. Üste Türk parası olarak 850 milyon lira vermem gerek. O da yanım da yok. Ver şu parayı, bitirelim şu işi.” der.
Not: O günkü o meblağ para bu günkü 850 YTL. civarındadır.
Hasan da tereddütsüz verir parayı. Zaten sıkılmıştır; ister ki gidip bulsun bir an evvel Buca’yı. Adam parayı alır, bir aşağı bir yukarı derken; Hayda… Adam ortalıktan kaybolur bir anda…
Ara ki bulasın; Sarı Çizmeli Mehmet Ağa…
Hasan şaşırır, doğruca benim büroda alır soluğu… Hasan’ı severdim; iyi çocuktu… Bir nefeste anlattı meseleyi…
Anlattı anlatmasına da beni aldı bir gülmek…!
Kendisine bir soğuk su, bir de çay ikram ettim:
“Hiç üzülme Hasan; Sana çok güzel tezgah açmışlar… Vallahi açtıkları tezgah, yani kurdukları dümen bedavaya gitmiş lan…!” dedim.
“Şu suyunla çayını iç, biraz da dinlen; doğruca dükkanına git. Sana açtıkları bu tezgaha oturmayacak adamın ben alnını karışlarım… Tüh, tezgah bedavaya gitmiş bedavaya …” Bak oğlum bu iş bir sanattır. Baksana dantela gibi işlemişler sana açılan tezgahı… Ne emekler koymuşlar oğlum ona…! Hele bir düşünsen ya?
Sen şu Kemeraltı’nın halini bilmezsin! Burada nice meslek erbabı var ki, ta uzaktan ve dışardan bilir cebindeki nesneyi. İstese tereyağından kıl çeker gibi çeker senden parayı. Vallahi ruhun bile duymaz olayı…
Ama işte bu da onların geçim kaynağı..” dediysem de; O’nu Emniyet Müdürlüğündeki Bu tür işleri yapanların fotoğraf albümlerinin bulunduğu birime yönlendirdim adamları teşhis etsin diye… Ancak teşhis edemedi… Zaten o da bildi tezgahın bedavaya gittiğini ve hiç üzülmedi…
Bu olaya o gün bugündür hep gülerim… Şimdiyse giden paraya falan aldırdığım yok da, ulan oğlum Selim, Hasan tezgahı,  senin de Hocan gitti bedavaya… Bir özür dilenilmeye bile değmedi Hoca’n be yahu…! İşte zoruma giden, işin tam da  burası…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder