18 Aralık 2010 Cumartesi

F- Kuran’a Çok Önemlidir


           F- Kuran’a Dönüş İçin, İşte Bu Çok Önemlidir!

            Kuran yani gerek Kuran’sal ayetler, gerekse bilimsel bilgi demek olan, Cenab-ı Allah’ın evrene yazmış olduğu evrensel ayetler bir kenara bırakılarak hadis denilen ve sıhhati şüpheli bir kısım sözlerle din anlatılmaya çalışılamaz. Hatta bu yoldan gidilerek bu türden hadisler dahi bir kenara bırakılıp, tamamen hikaye, rivayet, hurafe, maval ve martaval türden anlatımlarla iş kotarılamaz. Yani dinimiz böyle anlatılamaz; anlatılmamalı… Bu yol yanlıştır.
            Bu yol aynen peygamberimizin erişilmezlere taşınma işinde tutulan yol gibidir. Aynı şekilde bu yoldan gidilerek Kuran görmezden gelinmekte, getirilmekte, halkın gözünden saklanmaktadır.
Dolayısıyla tabir caizse; bu konu adeta temyize havale edilmektedir.
Kuran bir kez temize havale edilince de onun yerine aynı biçimde peygamberimizin yerine ikame olunan kişilerin istedikleri şeyler din diye halka yutturulmaktadır…
          Burada işin bilincinde olmayıp art niyetsiz olanlara söyleyeceğimiz çok şey yoktur. Onlara sadece:
            “İşin bilincine varın, işi ve oynanan oyunu görün, anlayın. Bu türden şeylere alet olmayın.” deriz. 
          Yine aynı şekilde halka yön verici mertebede olanlara da; “Bu türden oyunlara halkı da alet ettirmeyin.” deriz.
Art niyetli olanların deşifre edilmesi konusunu ise, biraz sonra ele alacağız. Lakin anlatılanlar karşısında onlar zaten deşifre olmuş durumdadırlar… Ayete kuşkuyla bakılmaz! Hadise kuşkuyla bakılır! Bu konunun tartışması olamaz; yoktur. Yapılsa da yanlıştır…
Çelişik şeylerden hem o, hem de öbürü doğru olmaz. Sonra bir yanlışla bir doğru birleştirilmeye, uzlaştırılmaya  yada bağdaştırılmaya kalkılmaz.! Bu yol ve yöntemlerin tümü yanlıştır.      
Durum böyle olunca bize düşen doğrudan doğruya Kuran’ı bilimsel bilginin ışığında yani C. Allah’ın evrene yazdığı ayetlerinden erişebildiğimiz en son bilgilerin kaynaklığında anlamaktır. Bunu ise her çağın insanı kendi çağına göre elbette yeniden yeniden yapacaktır.
Ama ne yazık ki, bu bahiste verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere camilerimizdeki vaazlarda işin kolaycılığına kaçılmakta, yorum yapmaya hiç zahmet edilmemektedir. Bir de yılların alışkanlığıyla mantık yanlışlığı yapılarak, ayetler hadislere göre tevil edilmektedir. Hatta ayetten bahseden hoca efendi sayısı çok az olmaktadır.
Bazılarının ağzından bırakın ayeti, hadis denilen, yukarıda vasfını anlatmaya çalıştığım sözler dahi pek çıkmamaktadır. Varsa yoksa rivayet, temsil, hikaye, maval ve martaval.. Özen gösterilmeden toplanmış, fi tarihinden kalma kitaplardan alma  bir alay Kuran’a aykırı bilgi! Yorum yok, değerlendirme yok..! Bir yığın uydurma nakil.
Kardeşim! Bunlar din değil ki.! Bunlar İslam değil ki!
Lütfen aç, bari Kuran’ı yorumla Kuran’ı! Yorumlayamıyorsan aç tefsirden oku. O da mı olmadı..? Geç mealden oku… Ne olursun, lütfen rica ediyorum. Bırak o efsane kahramanlarını bir kenara artık!
Ve şunu iyi bilin ki: Kuran durağan değil, dinamik bir kitaptır. İşte bu vasfıyladır ki tüm çağlara ve toplumlara hitap edecek, onlara  olumlu manada birçok değerler katabilecek güçtedir. O, insanlığın eriştiği her yeni bilimsel bilgi ve içinde bulunulan asrın ihtiyaçları çerçevesinde yeniden yeniden yorumlanacaktır. Evrensel olmasının nedeni de budur; gereği de, sonucu da….
Kaldı ki bilimsel bilgi; Kuran’sal anlamda ayettir.
Ayet demek de: Kanıt yani delil demektir. Öyle Kuran cümlesi falan değil!
Kuran’a göre ayet ise: Sadece Kuran’daki kanıtlardan ibaret değildir. Müspet bilim yoluyla elde edilen bilimsel bilginin de içine dahil olduğu bir bütündür.
İşte bilim, bu nedenle Müslüman’ın yitiğidir.
Müslüman bilimi bu nedenle aramalı, bulmalıdır. Bulunca da onu derhal hayatına uygulamalıdır. Tabiatın bir başka deyişle evrenin her yeri C. Allah tarafından bu türden ayetlerle donatılmıştır. Asıl olan şey; Genelde yeryüzünde Allah’ın halifesi yani vekili olan her insanın, özelde ise Müslümanların birincil görevi işte bu bilimsel bilgi dediğimiz ayetleri aramak, bulmak, ortaya çıkarmak ve hayatını da ona göre tanzim etmektir. Aslında böyle dedikten sonra;
Din = Bilim,
O da = Ayet, kanıt, delil,
O dahi = Evrensel ayetler+Kuran’sal ayetler dememiz mümkündür.
Buradan hareketle de bilim diye: Sadece evrenden elde edilen bilgiler toplamına değil, Oraya Kuransal bilgileri de ekleyerek bilimi, yani kanıtı bir kül halinde anlamamız gerekir.Durum böyle anlaşılınca;
Atatürk’ün, “Hayatta en hakiki mürşit İlimdir.” Özdeyişi tamamen yerine oturmuş olur.
Yine buradan hareketle bir Müslüman’ın ana vasfının; bilime, akla, fenne, insanlığın bu anlamda eriştiği ana değerlerle uyumlu, dinamik bir yaşam süren medeni ve aydın insanlar toplumu olmuş olacağı açıkça ortaya çıkar…! Realite bunun aksini gösteriyorsa, Müslüman toplumlar yaşadıkları dinin gerçek anlamıyla Müslümanlık yani İslam olup olmadığını acilen irdelemelidirler! O nedenle; yukarıda saydığım vasıfları taşımayan insanlar topluluğu tam bir Müslüman toplum sayılamaz.
Esasen Müslüman insanlar toplumu;
En ilerici, en çalışkan, en bilim taraflısı, en demokrat, en saygılı, en sevgili, en haktan, adaletten ve mazlumdan yana, ve vs. en …, en …, en …, erdem ve nice  hasletlerle bezeli insanlar toplumu demektir.
Aksi durumdaki toplumlar ve insanlar ise;
“Biz Müslüman’ız.” diye kendilerini istedikleri kadar yaftalasalar da biz onlara: “Siz Müslüman değilsiniz.” diyemesek bile, onlar yeterince Müslüman olmuş sayılamazlar. Sergiledikleri şey; kılıf, görüntü ve kuru gürültüden ibarettir. Aslında hallerinde İslam’a ihanet dahi vardır.
Saadet ve medeniyet de bu değildir, saadet ve medeniyet devri de! Durum böyle olunca, Kuran’ı falanca zamanda yapılan yorumlarla dondurmak bizzat Kuran’ın kendisine ihanettir! O’nun dinamiklik vasfına uyumlu davranmak zorunluluğu vardır. Aksi halde yanılgıya düşmemiz kaçınılmazdır. Bu durumda ise ondan faydalanamıyor olacağımız hatta olduğumuz gayet açıktır. Bu konudaki açıklık bir yana; İşin daha da önemlisi:
İnsanlığa kötü örneklik teşkil edip, İslam’ın kınanmasına neden olmaktır.  Bu büyük bir vebaldir ve hepsinden ağırdır. Allah hepimizin kusurunu affetsin; bize doğru yolu göstersin! Yukarıdan beri anlata geldiğim bu durum;
Evrenselliğin, insanın yeryüzündeki halifeliğinin, gerek menfi, gerek müspet, gerek hatasal , gerekse çekinik ibadetlerinin yani insan eylemlerinin toplamı demek olan, insanın zorunlu ibadet ediciliğinin gereğidir. Allah’ın halifesi bir kül halinde tüm insanlar ve insanlıktır çünkü! Ve tüm insanlardan bilimsel bilgi yönünde çalışmasını ister… Ve bu anlamda din insanlara, ama fert fert olmak üzere tüm insanlara özgülenmiştir.
Söz bu noktaya geldiğine göre ülkemizin geçmişinde ve bu gününde tabiattaki kanıtları okuyarak kendine yol çizen, bilge Müslüman’ların pek çok olduğunu belirtmemiz uygun olacaktır. Bunların örneği pek çoktur.
Aşağıda kendimize Hadimi Hazretlerini örnek edineceğiz: O’nu kendimize örnek edinmekteki kastımız; aydın düşünceli olmanın bir Müslüman’a en iyi yaraşan bir olgu ve davranış olduğunu ortaya koymak, aynı zamanda da sizlere farklı ama önemli bir konuda, yani sigara konusunda bir kısım bilgiler aktarmak suretiyle sizleri şöyle bir zihin gezintisine çıkarmak, buradan hareketle bu sorunun çözümüne belki bir nebzecik katkı yapmak olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder