17 Aralık 2010 Cuma

b- Öğrencim Beni Nasıl Çarptı?


b- Öğrencim Beni Nasıl Çarptı?

          Kendisinden duyduğum bir duayı bu konunun hemen ilerisindeki “Yuh Çeken Polis” başlığı altında  daha önceden yazmıştım. Kendisini de sitayişle anmıştım;
Torbalı’nın Salihler Köyü İlkokulu’nda kendisini 5. sınıfta okutup mezun ettiğim Selim’i… Hatta kendisi o duayı kitabımın içine almamdan çok duygulanmış, ağlamış ve “Beni çok onurlandırdınız Hoca’m!” demişti
Demek ki fiili dua önemli beyler, fiili dua! Bir de içten yakarış ve ihlas. Yani samimiyet önemli..! Yoksa bilinçsiz sözlerin elbet bir anlamı olmamalı! Keratayı ta öğrencilik yıllarından severdim hani!
            Dürüst ve bir çok yönden yetenekliydi!
            Torbalı’da avukatlık bürosu açınca geldi buldu beni?
            Sarmaş dolaş olduk kucaklaştık… Hal hatır, hoş beş… Liseyi falan bitirmiş… Burada Sakıp Ağa’nın Marllbora Sigara Fabrikası (!) var. Önce oraya işe girmiş çalışmış. O sıralar ücret biraz dolgunmuş.
Evlenmiş, barklanmış. Üç tane de çocuğu olmuş. Bu arada biraz içkiye dadanmış. Belki karıya kıza falan da... Fazla detay bilmiyorum hakkına gitmeyelim. Çünkü beni özel hayatlar ilgilendirmediğinden o tür şeylerle pek ilgilenmem.
Sanırım işler bu yönden olsa gerek biraz ters  gitmiş. Sonuçta ise işten çıkarılmış; parasal yokluk yakasına yapışmış!
Ha, bu arada karısı tutmuş üç çocuktan sonra kendisini boşamış. Anlayacağınız işler bir hayli ters ve zor. Boşanalı bir hayli zaman da olmuş bir de nişanlısı var. Ta Ankara’dan.
Gel zaman git zaman benden üç beş kuruş paralar istemeye durdu. Vermeyi vereceğim de, yahu ben de yok; elim pek dar. Hasılı veremiyoruz.
 Nihayet konuyu tatlandırdı! Kırk hikaye anlatımda. Artık iyice anladım ki Selim beni hedefe koymuş… Benden parayı alacak…
Konuyu detaylandırmayayım, kırk yemin kırk billah… Şimdi düşünüyorum da olmadık teraneler... Bana anlattıkları o zaman da pek inandırıcı gelmiyor ama kıramıyorum da…
Hatta bir ara bana dönük; yukarıda “Camilerimizde Din Diye Yutturulanlar” ana başlığı altında, “Güven Bunalımını Çözen Vaiz” konusu içinde sizlerle paylaştığım, Ağrı, Tutak, Meter Köyü, köy bekçisi Rahmetli Ahmo’nun anlattığı küçük farecik hikayesindeki, fareye yapılan muamelelere benzer tarz ve tavırlar, açtı önüme…! Yani aklınca yem atıyor bana! İşte o zaman çok kızdım kendine…
Ah Selim ah.! Madem ilacın var, git kendi keline sür… Benim kel varsın yerinde kalsın!  Sana ne ? Neyse uzatmayalım. Ne yapıp etti…
Beni ikna etmeyi, gönlümü yapmayı becerdi…
Nice nice yerlerde alacağı olduğundan, yakın zaman yapacak olduğu alacak tahsilatının kesinliğinden bahisle ve yine nice teranelerle son ödeme gününden önce ödemek kaydıyla, rakamı lazım değil ama yine de 1.000’ li liralarla ifade edilecek bir parayı bana kredi kartlarımdan çektirdi. Ödeyeceğine olan inancım tam değildi ama yine “Belki öder.” diye düşündüm.
Kendisi aslında raconun farkında…
“Para çarpma işi herkese olur, ama insan hocasına yapmaz!” deyip duruyor boyuna…(!?) Daha kredi kartının ödeme günü gelmemişti… “zırrr” telefon… Baktım Selim..?  “Hayrola Oğlum ne var.?”
“Hocam ben evleniyorum nikaha buyur!”
Kalktık gittik. Ankara’lı nişanlısıyla evleniyor.! Tamam, anladık. Tuttuk nikaha resmi tanık olduk. Anne babası abisi falan orada(!)
Hanıma birkaç bilezik almış, kendisine elbise… Bir de kiralık gelinlik! Hepsi iyi, güzel, ve hoş. Hoş olmayı hoş da , ne gelinde ne de damatta yüzük dahi yok! Sizlerin bildiği gibi ben aslında bildim benim paranın nereye gittiğini. Ve de ufukta bir geri ödeme olmadığını!
Ama ah şu elim dar olmasa.Borçlanıp da yoktan ödemek de zor hani.
Ne derseniz deyin, içime oturdu onların parmağındaki yüzüğün yokluğu! Ertesi gün gittim evlerine, aldım gelinle damadı yanıma… Doğruca sarrafa… Helalı hoş olsun, parmaklarına göre iyi veya kötü, birer yüzük alıverdik. Taktılar sevindiler. Çok da duygulandılar… Hatta benim Selim  ağladı bile… Yine de timsah gözyaşları değilse tabi… Bu arada;
Selim döndü bana, ne dese beğenirsiniz...?
“Hocam, senin için derlerdi de inanmazdım! Sen hakikaten de manyak (!) bir adammışsın! Bir de üstüne üstlük bunları kimse kimseye yapmaz.”
Uzatmayalım. Paranın ödeme günü geldi; Selim’de tık” yok…
Hatta kırk yalan ve fırıldak çeviriyor. Bu tavrına fena bozuluyorum. Bana uyguladığı fırıldağa bozuluyorum. Yani fırıldağı bana uygulamasına, daha doğrusu reva görmesine bozuluyorum; başka şeye değil.
Oğlum, biz senin o parayı ödemeyeceğini, ödeyemeyeceğini, hatta ödeme niyetiyle de almadığını ta o yüzüğü almazdan evvel bildik…
“Şu fırıldağı ve loloyu bir kenara bırak. Ben el değilim. Senin Hocanım. Bizde öğrenciyle evlat eşdeğerdir. Halden de anlamaz değilim. Benim derdim para falan da değil. Yaptığın işte raconsuzluklar var. Benden kaçma. Yanıma gel, derdini dürüstçe anlat… Anlat ama dürüstçe anlat. “ diyorum, olmuyor. Bir türlü gelip işi harbiliğe dökmüyor.
Nereden öğrendiyse öğrenmiş, “Borcum borç!” diyor. Böyle deyince ortada, suç falan olmazmış aklınca.!
Fakat Selim sen öyle demenin arkasına saklanıyorsun. Bal gibi de bu iş borcum borç işi falan değil! Sen benden bu parayı ödemek için falan almış değilsin! Sen beni çarpmış durumdasın! Bu uymadı. Bana yalan söylemek hiç uymadı! Fakat sonuç yok!
Belki de çocuk haklıdır. Yüzü tutmuyordur. Yemiştir bir halt aklınca dik duruyordur. Bilemem. Demek ben de yeterince olgun değilim… Zaten böyle bir iddiam da yok.Her şeyi kabulleniyorum ama karşıma çıkıp da özür dilememesini bir türlü kabullenemiyorum.
Tekrar direniyorum: “Selim yanıma gel, gerçeği konuş ve mert ol… Adam gibi özür dile çek git… Ben bunu arıyorum, başkasını değil. Yoksa seni Savcılığa falan şikayet edeceğim; beni buna zorlama!”
Fakat bizimki beni atlatmaya hala devam…
Dedim ki;  “Bak Selim, ikimizde dersimizi noksan almışız! İkimizde de bir olumsuzluk var. Bu iş böyle olmaz. Bu iş ikimiz için de cezasız kalmaz. Kalırsa uygun olmaz! Ya dediğimi yap, yanıma gel, özrünü dile.
Ya da ben bu yaşananları olduğu gibice kitapta anlatacağım herkese! Vallahi  gerisini sen bilirsin…
Bundan toplum bir ders çıkarsın; ikimize de ne derse desin…” diyorum; seninkinden hala “tık” yok. Belki bu ceza hem O’na, hem bana biraz ağır kaçtı ama yine de ben işin ardını önünü düşünmeden bunları yazdım buraya… Allah hepimizi affede…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder