16 Aralık 2010 Perşembe

C- Konukseverlik ve Önderlik Böyle Olur!


          C- Konukseverlik ve Önderlik Böyle Olur!

          Köye gittiğimiz traktör Muhyettin Amca’nın traktörüymüş. Bir Ağustos akşamı üzeriydi vardık köye…
Öğretmen gibi öğretmen, şimdilerde Kolejlerin birisinde resim öğretmenliği yapan değerli hemşerim ve arkadaşım, Mehmet Okay kardeşimle Ağrı’dan birer tane satın aldığımız, o zamanın pek meşhur bir markası olan, küçücük standart marka bir radyo var elimde… İyi de çekerdi mübarek…!
Ta Kıbrıs’tan Azerbaycan’a dek…!
Ve en çok Azeri türkülerini dinlerdim o radyo ile…Çünkü o yıllarda o türküler pek bilinmezdi ülkemizin pek çok kesimlerinde..!
Her neyse biz dönelim sadede: Mekanı cennet olsun! Muhyettin Amca, diğer arkadaşım gelmeden yalnız başıma bir türlü salmadı beni, okul lojmanına. Sanırım 10-15 günü aşkın kendi evinde misafir etti. Lojmana her gitmeyi arzu edişimde;
“Köydeki tüm evlerin kendilerinin sayıldığını, aralarında ayrılık gayrılık bulunmadığını, nereye gitsem fark etmeyeceğini, sıkıldıysam bir başka komşuya gidebileceğimi, lojmana ise yalnız başıma bırakmayacaklarını, yalnızlığın Allah’a mahsus olduğunu” söyledi… Hatırını kıramadım, misafirliğimi onun evinde sürdürdüm!
Yukarıda da söylediğim gibi hepsi mert vakur insanlardı. Devlet tarafından da gözetilip kollanan bir köy idi. Çünkü hiçbir zaman hiçbir eşkıyalığa pirim vermemişler, asla zorbaya ve yanlışa baş eğmemişlerdi. Hatta bizim köyün arazisi önceleri, ben oralardayken Ağrı merkezdeki “Gök Otelin” sahibi olan Abdullah Bey’miş. Bizim köylüler köyü ve arazisini 1954 senesinde O’ndan 50.000 liraya satın almışlar. parasının da çoğunu ödemişler. Abdullah Bey pişmanlık gösterip dönecek olmuş. Adamlarından yanına aldığı yeterince kalabalık bir gurupla birlikte köyü basmış. Tarlalara traktör sürmüş de köylüler onun bir güzel hakkından gelip, geriye sürüp çıkarmışlar! Bu olaydan sonra bir daha oralara gelememiş!   
            Sanırım 17 yaşlarımın arasıydı o zaman. Şunu söylemek yerinde olur benim için. Sanırım karşılıklı olarak birbirimizi çok sevmiş ve çok iyi kaynaşmıştık. O insanların bir çok erdemini kendime rehber edinmeye çalıştım hep.! Ama bunda ne kadar başarılı oldum, onu bilemiyorum. Bu yolda bir karınca adımı kadar bile bir yol alabilmişsem eğer, kendimi çok mutlu sayarım! O zaman bu zamandır elimden geldiğince kendileriyle ilişki sürdürmeye çalıştım. Bildiğim kadarıyla bizim oradaki öğrencilerimizin hemen hepsi okumuş belirli meslek dallarında kendilerine önemli yerler edinmişlerdir. Çünkü hepsi ana babaları gibi, çalışkan, zeki ve dürüst çocuklardı… Üstelik de bir çok dalda yetenekli!                                      
                    


 
                    Ağrı – Tutak - Damlakaya (Meter) Köyü:


             Köyde bir Fadıl Aslan Abi’m vardı ki sormayın: Kendisi Muhyettin Amca’mın biraderi, biraz sonra bahsedeceğim Kazım Aslan Abi’min de Amcazadesiydi. Köyün en aydın, ileri görüşlü, vakur ve cesur adamlarından belki birisi de oydu.
Köyü ilk traktörü o almışmış. Ben oradayken köyde 38 traktör vardı. Derken köye ilk kamyonu da yine Fadıl Abi, aldı. Ben  o vakit oradaydım. Bu günkü gibi hatırlıyorum. Kırmızı bir BMC marka bir kamyondu.
Bu hareketiyle de köye bir önderlik sunmuştu…
Ben Ora’dan ayrıldıktan 4-5 yıl sonra idi. Rahmetli Muhyettin Amca’dan bir mektup almıştım da o mektubunda bana: “Hocem Köy’ümize 16 kamyon düşmiş, bu kamyonlardan biri de bize düşmiş..!” diye yazmıştı. Ne mutlu; demek o ki köy ve köylülerim gelişme yolunda hızla ilerliyorlardı.!
             Fadıl Abi o zamanlar, birkaç abisi ve kardeşlerinin aileleri de dahil olmak üzere; toplam 46 nüfusa bakıp idare eder ve iaşesini temin ederdi. O zamanlar Fadıl Abi’nin beş yada altı tane çocuğu vardı. Bunlardan üç, hatta dört tanesi benim öğrencimdi. Büyüğü İhsan. Şimdilerde İstanbul’da bir taşımacılık firmasının sahibidir.
Küçüğü Ubeydullah…! Biz ona Ubeydullah adıyla diploma verdikse de her nasıl olmuşsa meğer nüfustaki adı Abdullah imiş de, sonradan bu adı kullanmaya başlamış. Şimdi Tutak’ta memur…
Onun küçüğü, Mecbure… adındaki kızıdır ki Türkiye’de bir çok şubesi de olan, Tire’deki Solmazlar İnşaat firmasının sahiplerinden olan Muhsin Bey’in Eşidir. Onun küçüğü olan oğlan ise o zamanlar gayet iyi hatırlıyorum Ersin adındaki bir afacan çocuk idi… Biz oradayken okula girip girmediğini pek hatırlayamıyorum, ama afacanlığı hatırımda.. Sormayın ne efendi bir adam olmuş. Şimdi 100. yıl Üniversitesinde öğretim görevlisi! Neden getirdim sözü buruya?
          Geçenlerde bu yaz, Tire’de Fadıl Abi’nin biz köyden ayrıldıktan sonra doğan en küçük çocuğu Kenan evlendi. Sağ olsunlar lütfedip bizi de düğüne davet ettiler. 33 yıl sonra dünya gözüyle görüşmek nasip oldu Fadıl Abi’yle, eşiyle, İhsanın ve Ubeydullah’ın çocuklarıyla, Ersinle vs. diğer birçok köylü ile. Sormayın birbirimize sarılışımızı! Fadıl Abi’m hiç değişmemişti. Zımba gibiydi maşallah!
           Hep söylüyorum, Onlar’ın her biri karakteri sağlam insanlardır.Ayrıca yine söylüyorum; karakteri sağlam insanların hiçbir zaman ve hiçbir bakımdan karakterleri asla zaafa uğramaz ve değişmez!
             Fadıl Abi’m zımba gibiydi zımba gibi olmasına da, siz asıl Mecbure Kız’ımızın halini ve heyecanını bir görmeniz lazımdı…! O’nun, yani Mecbure’nin bir atası da bendim…! Çünkü ben O‘nun ilk öğretmeniydim!
 Komşu köy olan Bayındır Köyü’ne çocuklarla birlikte gezmeye gidişimizdeki, saçlarını niye taramadın diye takılıp da  başını bir okşamışım… O an hiç hatırından çıkmamış! Sevmenin ve sevginin gücü bu beyler!
Sadece ve sadece, seviniz ve sevdiriniz.!
             Bize elleriyle hazırladığı yemekleri illa da yedirmeden bırakmadı. Ellerine sağlık olsun ve cümle geçmişlerinin ruhunu bulsun inşallah! Ne de güzel yemekler yapmış bize, Kız’ımıza maşallah !
            Bu arada, Fadıl Abi’min Meter’deki misafir odasından da bahsetmek isterim.Vallahi kapısı kilitsiz,açıktı! İçinde çayı, çayı çaydanlığı, yiyecek içecek, yakacak, yatacak, kalkacak, radyosu madyosu her şeyi bir tekmil ve tertemiz mevcuttu..! Dileyen açar kapıyı girer, istediğince yer içer, yatar kalkar, eğleşirdi…
            Aslında benim çocukluğumda böyle şeyler bizim kendi köylerimizde de mevcuttu…
            Benim güzel köyüm Yelbeği’de bu tür odalardan sanırım 7-8 tane vardı… Gerçi şimdi bu odalar şimdilerde işlevlerini tamamladı gibi ama, o dönemde dedelerimiz yad (tanımadıkları ,yabancı) misafir avına çıkardı. Bir tanrı misafiri bulup da o odalarda konuklatmak için uğraşırlardı!
            



         Fadıl Aslan Abi’mle Birlikte Mecbure’nin Sofrası:


            Neden ev değil de ayrı oda derseniz..?
            Misafir daha bir rahat ettirilsin içindi…
            Allah bizi bu yüce gönüllü insanlardan ayırmasın…!
            Ben o odaların ileride yine iş ve işlev göreceğine inanıyorum. Çünkü köylerinden temelli koptukları için köyde akrabası bulunmayan ama köyünü ziyaret etmek isteyen insanlar var. Eh, köy yeri burası otel falan da yok. Bu odaların gelecekte bu yönlü hizmet vereceğini düşünüyorum.
Zaten köyümüzde bir çok aile bu odaların yıkılıp yok olmaması için çoktan koruma tedbirlerini almışlardır bile…
Ancak biz, bizim Altıparmakgilin Köy’deki Odası’nın yıkılışına, zamanın tozlu yollarında seyirci kaldık. Ancak arsası yerinde… Eh, gün ola, harman ola! Nereden geldik buraya? Dedik ya, Fadıl Abi’min küçük oğlu Kenan Aslan’ın Tire’deki düğüne gittik diye. O düğüne dönelim en güzeli…
        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder