18 Aralık 2010 Cumartesi

C- Caner’den Bir İki Talep:

            C- Caner’den Bir İki Talep:

           Caner’le bazen ülkemizin medya sektöründen yakınırız. Gerek televizyon borazanı hakkında olsun, gerekse bu kitaptaki sair yakınmalarım hakkında olsun kendisinin tüm bu konulara el vereceğinden eminim.
           Ben televizyonlarımızdaki özensizlik, cehalet hatta hıyanet örneği dizilerden hiç hoşlanmıyorum. Ve de seyretmiyorum. Ama zaman-zaman gittiğimiz evlerde seyretmek zorunda kalıyorum. Belki de kasıtlı olarak yapılmış art niyetli, hatta bilinçsiz saçma sapanlıklar, hayatın gerçeğiyle uyuşmayan, güya kötüyü, kötülüğü anlatıp onu pompalayan şeyler olduklarını gözlemliyorum. Bundan çok rahatsız oluyor ve bir an önce, misafirliğe gitmek zorunda kaldığım evi terk ediyorum. Durumdan Caner’de şikayetçi. Kendisiyle yukarıda sözünü ettiğim hususları konuşuruz.
           Halkın ilgisini çekmek için bir alay, olumsuz, negatif, kötüler ve kötülükler yumağı anlatılmak, lanse edilmek suretiyle bu tür örnekleri sıralamak, yazıkları oynamak ve oynatmak kolaycılıktır.
Yukarıda değindiğim gibi zor olan, başarıyı anlatmaktır. Bir başarı nasıl elde edilir? Nasıl usta olunur? Hangi yollar izlenip, çabalar gösterilerek, faraza diyelim ki nasıl doktor olunur?  Metanet nasıl kazanılır.? Karanlıktan aydınlığa nasıl çıkılır ? ve vs…. Zor olan bunları hikaye etmektir. Bunlardan bir dizi oluşturmaktır. Bu tür diziler ilgi çekmez değildir. Ben daha fazla ilgi uyandıracağına da eminim.
           “Bu tür şeyler halkın ilgisini çekmez. Reyting alamaz.” demek yanlış olur. Bu tür diziler de reyting alır, öteye bile gider. Halka sen olumlu örnekleri ver bakalım, oluyor mu, olmuyor mu? Elbet o iyisini seçecektir.
Ama sen illa da olumsuzu dayatırsan halkın önüne, halkı buna mahkum edersin. Halkı buna mahkum kılmak ise ihanettir. Medya gücünü, medyanın mülk etme erkini eline geçirip de bu ihaneti yapmak da çanak tutmak da vatana ve millete ihanettir…! Bu işlerin bir çaresine bakılmak gerektir.!
            Ben dördüncü devlet erkiyim. (hatta yegane erk benim)” demeyi biliyorsun. Peki, madem buna inanıyorsun da neden elindeki gücü halka rağmen ve onun zararına olacak şekilde kullanıyorsun?
Halkın zaaflarını kaşıyarak oradan rant elde etme yoluna gidiyorsun? Bu yaptığınız şey, “basın etiği” dediğiniz şeye pek mi uygun düşüyor da yapıyorsun?
          Savunduğum tür programlar yada diziler medyamızda hiç yok değildir. Ancak örneği pek azdır. Kalitesi de yetersizdir. Şimdi tutup da eski başbakanlarımızdan Sn. Erbakan gibi biz de mi “Bir kısım medya” diyelim?
           Sözünü ettiğim, olumluyu sergileyen  kaliteli yapımlar alanında çalışılmalıdır. Kaliteli ve bol örnekler ortaya çıkarılmalıdır. Bunu yapmak olumlu anlamda bir bakış açısı elde etmekle mümkün olur. Belki de asıl önemlisi böyle şeyler yapma niyet ve iradesini ortaya koymakla olur. Belki de asıl eksiklik ve de asıl  sorun işte bu iradenin yokluğunda gizlidir! Kim bilir? Bunu sizler daha iyi bilirsiniz; ve de biliniz...!
           Bahse konu ettiğim değerlere ülkemizde inanan insan sayısı az değildir. Fakat gayretleri yetersizdir. Belki de sesleri cılızdır. Yada çıkartılmamakta ve kısılmıştır sesleri…! Bilmiyorum…
            Ancak Rahmetli Başbakanlarımızdan Sn. İsmet İnönü’nün o meşhur sözünde ifadeye geldiği gibi;
            “Şerefli ve dürüst insanların sesi, en az namussuzlarınki kadar gür çıkmadıkça çoğunluk da olsalar hiçbir halt beceremezler.” Asla o olumsuz azınlığa galebe çalamazlar. Tarih sesi gür çıkan azınlıkların, nice çoğunluklara galebe çalışlarının örnekleriyle doludur! Bu bakımdan bahsini ettiğim değerli insanlar seslerini yükseltmelidirler. Çünkü kurtuluş buradadır. Bu kitapta yakınılan “Gurbetteki Vekil” sıfatındaki insanın yaptığı “kördöğüşüyle” oluşan “yozlaşma, bozulma” ve “çürüme” ancak böyle durdurulur.  Gerisi boştur.
Olumsuz faaliyet yürüten azınlık gurupların siyasal söylemdeki adına “mikro faşizm” denir. Devletler ve milletler üzerinde bu mikro faşist gurupların galebe çalış örnekleri pek çoktur. Bu nedenle bu konuya çok dikkat edilmeli, gereken irade ve eylem mutlaka karşılarına dikilmelidir…!
Bakınız; çok basitmiş gibi görülebilecek olan ama hiç de basit olmayan, aşağıda “Değer Yargılarımızdaki Çarpıklıklar” ana başlığı içinde verdiğim “Öğrencim Beni Nasıl Çarptı?” ara başlıkla yazıda anlattığım olayın yaşanmasına kadar varan toplumsal., “yozlaşma, buzumla ve çürüme” olgusunda dahi bahsini ettiğim bu “mikro faşist” gurupların yaptığı çeteleşme ve yürüttükleri “kördöğüşünün” güçlü payı olduğu unutulmasın!
           Ben Caner’e; “Bu konu senin çalışma alanın. Bu hususta bir şeyler yap.” derim.
          O da bana; “Okul’dayken senin kalemin kuvvetliydi, bunları sen yaz.!” der. “Yahu Caner, ben o işi beceremedim, üstelik okumayan bir toplumuz. Hem benim olanaklarım kısıtlı. Sen öyle değilsin. İleride Medya sektöründe çalışacak yüzlerce, binlerce öğrenci geçiyor elinden…! Bunlara yön verebiliyor olmak büyük bir yetkidir. Bu yetki de sende mevcut. Bu perspektifi yani bu bakış açısını öğrencilerine kazandır. Kazandır ki yarınlarımız daha aydınlığa doğru açılmaya imkan bulsun.” falan derim. Böylelikle hem yakınır, hem de laflaşırız.
            Konu ettiğim bu yakınmaların ne kadar önemli olduğunu elbette birçoğumuz idrak etmekteyiz. Önemli olan şeyin, o konunun bilincinde olanların bu alana bir kürek harç yada tuğla koymalarıdır.
            Burada halkımız da kusurludur. Ancak onu, manüple edilmiş yani gerçeği örten haber ve bilgiler, daha doğrusu ortada dolaşan bilgi kirliliği karşısında biraz da olsa mazur görme imkanımız vardır.
            Asıl affedilemeyecek olanlar; bu konuyu ve bu konunun zararlarını bildikleri halde bu susanlardır. Ortamı boş bırakıp diğerlerine terk eden aydınlardadır. Elbette bu tür şeyleri bilerek ve bilinçle yapan hainlerdir. Tabii ki dış odaklar ve bu milletin düşmanları boş duracak değildir.!
Gerçek yurtseverler ve dürüst insanlar buna karşı durmak durumundadırlar. Görev Onlarındır. Bu görevden kaçılamaz. Çünkü bu görev bir yurt savunmasıdır, vatan ve millet savunmasıdır. Bu görevin ifasında umutsuz olunamaz. Bu görev yapılırken şu hususlar asla unutulmamalıdır:
             -En büyük güç; haklı olmaktır…!
             -En iyi yol; haklı kalmaktır.
-En iyi yer hak ve haklının yanında yer almaktır.
            -“Azınlığız.” demek yanlıştır. Dediğim gibi tarih, cesur ve kararlı azınlıkların çoğunluğa galebe çalmış oluşunun örnekleriyle doludur.
             -Dibe vuran her şey, büyük bir tepkimeyle ve hızla yükselişe geçer.
             -Ayrıca zaafın da, bir bakıma büyük bir güç olduğu sürekli yazıp durduk.! Bu da iyi bilinmelidir.
              -Ancak topluma ileri doğru yön verme gayrinde olanlar; kötü, olumsuz örnekleri değil, olumlu örnekleri ele alıp işlemek ve öne çıkarmak durumundadırlar.
              -Bu çalışmalarda ele alacağım kötü örnekler iyi analiz edilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder