18 Aralık 2010 Cumartesi

L- Mistisizm


L- Mistisizm

           Olağan dışılık, gaipten yani bilinmezlikten sesler ve işler ile hisler  gibi vs. anlamlar içerir. Halbuki dinimizde mistisizme yer yoktur, Lütfen dikkat ediniz! Mistisizm din değildir. Onun sonu hurafedir.   
           Anlatımlarımdan evrende olağanüstülük yoktur dediğim anlamı çıkmasın. Elbette olağanüstülük vardır. Ancak bunların bir kısmının varlığı akil ve vs. yollarla anlaşılan, bilinen ama, bilimsel olarak izahı yapılamayan şeylerdir. Diğer bir kısmı ise; mucize kabilinden olan olağan dışılıklardır.
Bu türden şeylerin oluşabilmesi için, C. Allah’ın olagelenlerin dışında yeni bir yazılım (kader, program) yapmasını gerektirir. Genellikle iş olur biter.  Bu oluşun da genellikle bilimsel izahı pek yapılamaz. Ancak bu durumdan, hiçbir zaman bunların izahlarının yapılamayacağı anlamı da çıkarılamaz…! Allah dilerse bu yeni yazılım yada bu istisnai yazılım hakkında da insanları bilgi sahibi kılabilir.
            Ayrıca doğadaki ana kurallar, yasalar, yazılımlar, yazma ve hesaplamalar yani kader, genellikle değiştirilmez. Bu yüzden de din ve Allah olağan dışılıkta değil, olağan durum içinde ve olağan düzende aranmalıdır. Bu konu çok önemlidir.
Arının bal peteği üzerine Arapça harflerle: “Allah” yazmış diye velvele çıkarmanın alemi yoktur. Bu yoldan din anlatımı yanlış bir anlatımdır, yanlış bir yoldur.
Üstelik insanlara dini bu yoldan anlatır, dini buralarda  aratırsanız, üfürükçülerin ve sihirbazların peşinde giden bir toplum elde edebilirsiniz ancak.! Başkacası değil!
           Din olağanda ve doğalda, düzende ve intizamda aranmalıdır.
           Yine önemle belirtmek isterim ki Allah’ı harikuladeliklerde, olağanüstülüklerde, mucizelerde, kerametlerde arayışımızın büyük ve temel yanlışlarımızdan birisi olduğunu unutmayalım! Dini mistik konularla ve şeylerle anlatırsak, halk hurafeciliğe ve üfürükçülüğe meyleder.
          “Aaaa.!  Bakın: “Arı peteğin üzerine Arapça “Allah” yazmış! ”Yok: “Ağaçlara karşıdan bakılınca Arapça “La İlahe İlla Allah” şeklini oluşturmuşmuş! Yok efendim ağaç kuturdan  (çaptan)  kesilince görülmüş ki kesitinde  “Allah” yazısı varmışmış…!”
            Daha neler efendim, neler.: “Falanca yerdeki taş, aynen secde eden bir insana benziyormuş muş.!” (Sanki her nesnenin, her kavmin, her milletin ve her ümmetin secdesi farklı değilmiş gibi.)
           “Buyurun isterseniz, bunların boy boy resimleri işte burada! İşte bilin ki Allah vardır. Din haktır...! Hatta götürün bu resimleri; evlerinizin  baş köşelerine asın! Bize de biraz para verin ki biz de kazanalım...!” falan…?
           Efendim; geçelim bunları! Bunlar bir şey olmadığı gibi bir şey de ifade etmezler. İslam kesinlikle buralarda değildir. Buralarda İslam arayanın sonu hüsran olur.
           Konuyu fazla dallandırmadan toparlamaya çalışayım: Konuyu, Gurbetteki Vekil adlı kitap çalışmamda tanımlamaya çabaladığım “kader” algısının dışına taşırıp da aksinin savunulması insanı ister istemez, determinizme yada Cebriye Mezhebinin açmazlarına götürür. Halbuki Kuran, insanın sınavı anlamında determinizme asla yer vermez. İnsana özgürlük verir, özgürlük!
           Kuran asla dini böyle anlatmıyor. O akla hitap ediyor. Bilime hitap ediyor. Olağanı ele alıyor. Küresinden zerresine evrendeki düzeni, düzenli işleyişi ele alıyor. Ve öylece anlatıyor dini. Ve olağanda gösteriyor dini. Ve istikrarda gösteriyor onu. Dini biz de normalde ve olağanda aramalıyız.
           Ha keza Allah’ı da olağanda ve düzen de aramalıyız. O’nu dediğim yerde rahatça buluruz. Bunları olağanüstülükte aramak insanları yanlışa sürükler! İnsanların önlerine şirk kapıları da işte buralardan açılır.
           Bakınız, belirli bir düzen içinde güneş doğup batmada, mevsimler oluşmakta. İşte din ve Allah bu düzende aranmalıdır.  Harikuladelikte Allah ve din aramanın sonu şirktir. Hurafe ve büyüye bel bağlayan bir toplum oluşturmaktır. Nitekim durumumuz budur. Bu hal insanlığın eski hastalıklarındandır. Tüm insanlık sapmaları buralardan başlamıştır.
          Kuran bu hastalıklara da şifa olarak inzal edilmiştir. Ama anlattığım yoldan gidilmeli ki şifa bulunulabilsin.! Yoksa olmadık şeyleri ve kişileri büyütür toplumun önüne sürerseniz, halk da, dini buralarda arar. Böyle olacak sanır, mistisizme sapar. İlgili beyler; lütfen aklınızı başınıza alınız!
“Büyücülük dince haramdır. Sakın yapmayın ve  yaptırmayın.” demekle iş bitmiyor. Şu, “imam - cemaat” meselesi var ya…! İşte öyle oluyor. Durum bu olunca da böyle: “büyücülük haramdır.” falan demenin bir faydası yoktur, ve de olmuyor. Sen zaten onu akıl dışılığa alıştırmışsın.! Adam hurafeye sapmayıp da  ne yapsın?
         Asıl fayda söylemiş olduğum zaaf noktası kapatılarak elde edilebilecek bir sonuçtadır. Allah’ın dinine, dolayısıyla bilimsel bilgiye sımsıkı sarılmaktadır. Aksi davranışlar temelli yanlıştır.
            Buraya hemen sunu eklemeliyim ki: “Din dogmadır.” diyenler İslam cephesinden yanılmaktadırlar.
          Evet, dogma olan dinler vardır. O türden dinlerin sayısı pek çoktur. Bunların hepsi şirk dinleridir. Sapkın ve çok tanrılı dinlerdir. Hatta dinsizlik dinleri, çıkar dinleridir. Batıl, afyon olarak kullanılan dinlerdir…! Siyasetin kurumu haline gelmiş zavallı örf dinleridir.
Allah’ın tertemiz dinini, nihayet mensubu bulunduğum dinimi bu hale getirmeye kimsenin hakkı yoktur.
O’nun koruyucusu zaten Allah’tır. Lakin bizler de Allah’ın yeryüzündeki vekilleri olarak O’nun dinini yine O’nun tarafından korutturulmak misyonuyla misyonlanmak isteriz.
             İşin aslı İslam; hayatın normali ve olağanıdır. Bu durum ta Adem’den beri böyledir. Kuran ile zirveye erişmiş olan İslam; dogmadan uzak bilimsel bilginin ta kendisidir.
           “Ben Müslüman’ım.” diyen de, “Değilim.” diyen de bunu iyi bilsin. Hiç kimse adı Müslüman olup kendi Müslüman olmayanların haline bakıp, İslam’ı yani Müslümanlığı öylesi kişiler tarafından sergilenen hayat tarzı gibi bir hayat tarzı falan sanmasın!
           Kuran’da söylediklerimizin aksini arayanlar ister inançlı olsun, ister inançsız, hepsi  yanılır. Bu durum böyle bilinmelidir. Artık bu noktadan sonra ben, tüm iyi niyetli insanları, Kuran’ı art niyetsiz olarak ve anlamak için okumaya davet ediyorum. Bunu yapana elbet evvela Allah, sonra da kuran mutlaka yardımcı olacak; yol gösterecektir. Üstelik inanmış inanmamış ayrımı yapmayacaktır. Daha üstelik inanıp inanmama şartı da dayatmayacaktır. İlla yardımcı olup yol gösterecektir. Denemesi parayla falan değildir. Sadece iyi niyetli, art niyetsiz olunuz kafi gelecektir.! Göreceksiniz Kuran size bir çok erdem katacaktır!
            Bu hususu ayrıca dini başkalarına dayatmak arzusu taşıyanların, mesela siyasal bir söylem olan, “Tek yol İslam’dır.” yada “Kurtuluş İslam’dadır” gibi laflar söyleyenlerin de dikkatlerine sunmak isterim.
            Tabii ki çocuklarımızın eğitimi, dostlarımızın iyiliğini arzu etmek bambaşka konulardır. Yine de yol, dayatmak ve baskı olmayıp gönül kazanmak, yani insan gönlü fethetmektir. Kimseyi kimseden ayırmamaktır.
Mevlana’nın dediği gibi: “Ne olursan ol, yine de gel.” demektir, diyebilmektir…! Ancak gelene düşen görev, geldiği yerin düzenini bozmamak, oranın kurallarına uymaktır… Yoksa bu “gel.” Çağrısı, asla ve asla; “Çöpünle çepelinle gel; öylece bizde kal.” demek değildir.
Bu “Gel!” çağrısı, Allah’ın sonsuz af, merhamet ve umut kapısının adıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder