18 Aralık 2010 Cumartesi

O- Memleket Kurtarma Memuru

O- Sen Memleket Kurtarma Memuru Değilsin!

           Öteki de almış mikrofonu eline. Geçmiş caminin minberine. Yine günlerden Cuma… Vaaz’ın konusu boşanmaların yaygınlaşması… Tüm İzmir’in Camii cemaati dinliyor. Ha keza ses dışarı oldukça yüksek bir frekanstan veriliyor; herkes dinliyor. Boşanmayı kötülerken, boşananları da öyle bir suçluyor ki, eline geçirse adeta dövecek. Bir tek açıktan açığa sövmediği kalıyor. Kınamanın ve horlamanın bini bir para! Aklınca toplumdaki boşanmaları önleyecek, toplumu bir düzene sokacak…(?) Zaten hepimizde “toplumu bir düzene sokmak” merakı vardır. Eh oldu olacak… Hocamız da bizden biri zaten… Bırakalım biraz da o düzeltsin memleketi, soksun bizi düzene.(?) Ama şunu unutmayalım:
Bir insanın öncelikli görevi, bizzat kendini düzeltmektir!
             Bu husus hepsinden önemli… Be adam, sen toplum bilimcisi misin; sosyolog mu? Yoksa psikolog mu, ekonomist mi, kriminolog mu!? Yoksa sen camii imamı mısın?  Canım hakkına gitmeyelim. Belki her konudan anlayan, her konunun uzman, âlim, allemesin! Bir Süpermensin yani(!)
           Zaten anlattığınız rivayet ve efsane kişilerinin hepsi birer Süpermen evvel Allah… Belki onlardan özeniyorsun Süpermenliğe.(?) Zaten anlattığınız rivayet ve efsane kişilerinin hepsi birer Süpermen  evvel Allah… Belki onlardan özeniyorsun Süpermenliğe.(?)
           Yukarı paragrfta saydığım bilim dallarının hiç birisinin elemanı olmadığın muhakkak. Bari konuştuğun konuyu yukarıda konu ettiğim bilim dalı adamlarına hiç sordun mu? Danıştın mı onlara hiç? Onu da sanmam! Çünkü konuşmaların sormuşa da benzemiyor!
           Peki, Kuran’ı anlamak için okur musun? Konuşmalarından onu da yapmadığın anlaşılıyor. Sana önemle hatırlatayım ki; sen devletin halka din hizmeti vermen, ona dinini öğretmen için görevlendirmiş olduğu bir din görevlisisin. Memleket kurtarma memuru değil! Üstelik onu bunu kınama, hor ve hakir görme, sövercesine azarlama memuru hiç değil! Ama sen orada hem dediklerimi yapıyorsun, hem de “din” diye kendi şahsi kanaatlerini, geçmiş zaman örflerini, filanca zamanki çözüm önerilerini, Bu güne dahi uyarlamadan millete dayatıyorsun!
          Anlattığın şeyler dinin değil, siyaset bilimi, yukarıda söz konusu ettiğim bilim dalları ile etik toplumsal değer yargılarının konularıdır! Yahu oralar senin alanın değil ki! Sen kendi alanına dön! Bence sen evvela Kuran’a dön! Çünkü Kuran’a gerçekten yetersiz hatta çok az dönüyorsun.
         Günün sosyoekonomik, sosyokültürel ve vs. şartlarıyla olgularından haberin var mı senin? O, “fi tarihinde” yazılmış yorum kitaplarındaki, ve de, “İşkembe-i kübradan atmak” tabiriyle, halkımızın bir güzel işaret buyurduğu, bizzat senin kendine ait olan, o karından/ (“bâtından”, yani “bâtini bilgi” dediğin muhtemel olan) işkembeden/ kafadan atma kitaptaki bilgiler çözer mi bu günün sorunlarını hiç?
          Bu işe soyunacaksan, konunun ilgili ve uzmanlarıyla ortak bir çalışmayla bilgilendikten sonra onlarla müşterek bir proje yürüt bence. Bilmem anlatabildim mi?
          Bu konuyla yakından alakalı hatta işin özü olan bir konu vardır ki, çok önemlidir. O da; Kuran’ın en temel, en kalın çizgilerinden birisinin “gelenekçiliğe karşı olmak” olduğunu teşhis ve tespit etmektir. Sen bunu yapabildin mi hiç? 
           Evet kitabımız Kuran, gelenekçiliğe şiddetle karşıdır. Neden? Çünkü O evrenseldir. Toplumların değer yargılarının üstündedir. O’nun her çağa, her topluma ve her ferde  verebileceği değerler vardır. Hem de daima diri ve dinamik kalmak ister. Bir özelliği de bizzat dinamik ve diri olmasıdır.!
             Fakat Türkiye’ye bakıyorsun:
             Dindar olmak adeta gelenekçi olmakla adeta eş anlamlıdır.
Bu yanlıştır ve düzeltilmelidir! Bu hususları burada azıcık da olsa açalım isterim:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder